Bundan tam 13 yıl önce bu topraklarda vahşet yaşandı. 20 cezaevine eş zamanlı operasyonlar gerçekleştirildi. Farklı cezaevlerinde bulunan 30 siyasi mahkûm devlet tarafından katledildi. ‘Hayata Dönüş’ adı verilen bu vahşete binlerce polis, asker, gardiyan ve özel tim katıldı. Uzun namlulu silahlar, çivili sopalar, kimyasal silahlar ve 5000’in üzerinde farklı türde gaz bombası kullanıldı.
Bilanço ağırdı. 30 siyasi mahkûm, 2 asker yaşamını yitirmiş, ölüm orucuna giren tutsakların onlarcası sakat kalmıştı. Bunlara rağmen devlet sorumluları yargılamak yerine, bu katliamı yapanlara ‘Üstün Hizmet Madalyası’ vermekten geri durmadı.
Devletin destan yazdığı Hayata Dönüş Operasyonunun 13. Yıl dönümünde bizde Emek.org.tr çalışma grubu olarak, 19-22 Aralık katliamının bire bir tanıklarından ve ölüm orucu direnişçisi Nergis İzci ile yaptığımız röportajı yayınlıyoruz.
‘DEVLET DEVRİMCİ İRADEYİ TESLİM ALAMADI’
– Bize biraz F tipi hapishanelerinden bahseder misiniz?
– Nergis İzci: F tipi cezaevleri önceki koğuş sistemine göre daha komplike olmuş durumdadır. Çünkü, koğuş sisteminde özellikle siyasi mahkûmlar arasında dayanışma ve paylaşım söz konusuydu. Şimdi 3 kişilik yüksek güvenlikli odalarda kalınıyor. Bu durum cezaevi içindeki komün yaşamını engelleyen bir durumdur. Burada devletin insanları yalnızlaştırması gerek çevresiyle, gerek ailesiyle olan iletişimini kesmesi söz konusudur. Önceden cezaevlerinde siyasi mahkûmlar olası bir hak gaspında toplanıp tepkilerini ortak bir şekilde koyabiliyorlardı. Şimdi insanlar üçer kişilik odalarda yalnızlaştırılıyor, yeri geliyor cezaevinin keyfi uygulamalarına, çıplak arama tacizlerine maruz kalıyor. Bu uygulamalarla devlet bir nebze siyasi mahkûmları bölüp parçaladı, fakat devrimci iradeyi teslim alamadı.
– 19-22 Aralık’tan önce birçok cezaevinde siyasi mahkûmlar tarafından komiteler kuruldu. Bu komitelerin talepleri nelerdi?
– Devlet, 1991 yılında yayınladığı ‘Terörle Mücadele Yasasında’ F tipi cezaevlerini gündeme getirmişti. Lakin bu durum 96 ölüm oruçları ve kitlesel eylemlerle püskürtülmüştü. 90‘lı yılların sonuna gelindiğinde F tipi cezaevleri tekrar gündeme geldi. Bu süreçte devrimci tutsaklarda bu kararların teslimiyet kararları olduğunu belirtip kendi aralarında komiteler kurdular. Komitelerin aldığı kararlar; devletin F tipi hapishanelerinden vazgeçmesi, hasta tutsakların serbest kalması, yine tutsakların içeride avukatlarıyla rahat görüşebilmesi, kitap ve gazetelerin dağıtımı ve içerideki koşulların düzeltilmesi yönündeydi.
‘DEVRİMCİLER DEVLET İÇİN TEHDİT UNSURUYDU’
– O dönemde koalisyon hükümetinin yaklaşımı nasıldı?
– Devlet, cezaevinde çatlak ses istemiyordu. Bütün siyasi mahkûmların birer sessiz kuzu olmasını istiyordu. Çünkü devrimciler devlet için tehdit unsuruydu. Bu tehdit unsurunu kaldırmak için cezaevlerindeki siyasi mahkûmlara sürekli baskı uyguluyorlardı. Özellikle 19-22 Aralık’tan birkaç hafta önce bu baskı gerek cezaevi dışında, gerekse mahkûmlar üzerinde daha net görünür bir hal aldı.
‘19-22 ARALIK: İKİNCİ 12 EYLÜL DEVLET PROGRAMI’
– Hayata Dönüş operasyonunda mahkûmlar üzerinde neler kullanıldı?
– Uzun namlulu silahlar, gaz bombaları, çeşitli kimyasal silahlar ve sinir bombaları kullanıldı. Sinir bombalarını gaz bombalarıyla birlikte atıyorlardı. Bunu bilinçli bir şekilde yapıyorlardı. Çünkü sinir bombası bu şekilde kullanıldığında vücudun direncini daha çabuk kırıyordu, belli bir süreden sonra bayılma durumu söz konusuydu. Bu operasyon sistematik bir şekilde yapılan önceden hazırlanılmış, ikinci 12 Eylül devlet programıydı.
– Hayata Dönüş operasyonunun bilançosu neydi?
– 30 siyasi mahkûm, iki asker de asker yine kendi arkadaşlarının yaptığı silahlı atışlar yüzünden yaşamını kaybetti. Devlet bu durumu bile devrimcilerin üzerine yıkmaya çalıştı. Fakat mahkeme kayıtlarında da geçtiği gibi, yaşamını kaybeden 2 asker kendi arkadaşlarının silahlarından çıkan kurşunlarla öldü.
– ‘Hayata Dönüş Operasyonu’ yargı sürecini nasıl değerlendiriyorsunuz?
– Davalar açıldı ve hala devam ediyor. Bu davalarda katliamcılar yerine devrimciler yargılanıyor. Yani öldüren kendileri, cezaevlerini yakıp yıkan kendileri yargılayanda yine kendileri. Davalar bize açıldı. 30 asker ikide asteğmen bu davalarda yargılanıyor. Operasyonu yönetenlerden kimse yargılanmazken bize açılan davalr tam bir komedi halini alıyor. Anlayacağınız bilet yine siyasi mahkümlara kesildi.
– Emek.org.tr çalışma grubu olarak bize vaktinizi ayırdığınız için teşekkür ediyoruz.
– Biz teşekkür ediyor, çalışmalarınızda başarılar diliyoruz.
Emek.org.tr