Bu yazı öncelikle, kabin memurluğunun, daha yaygın adıyla hostesliğin bilinmeyen yönlerini kamuoyuna tanıtmak ve AKP-THY işbirliği sonucu işten atılan THY işçilerinin sesini duyurmasına katkıda bulunmak için kaleme alınmıştır. Ana akım medyada hep “en kolay ama en çok para kazandıran iş”lerden biri olarak yansıtılan kabin memurunun işinin göründüğü kadar “kolay” olmadığını, bu yanlış algıyı yaratanın da aslında sermayenin ta kendisi olduğunu, çünkü dolaylı olarak bundan çıkar sağladığını bizler biliyoruz. İşimiz hafife alınarak ve aldığımız maaş büyütülerek medyaya sunulmakta ve böylelikle her şey “yolunda” olduğu halde hala grev yapmak isteyen ve vatandaşın mağduriyetine sebep olan nankör ve doyumsuz kişiler olarak yansıtılmaktayız ve bu durumdan çok ama çok rahatsızız!
“Hiçbir şey yapmadan tonla para kazanıyorlar… Bunların yaptığını herkes yapar… Yaptıkları sadece yiyecek-içecek vermek… Çıkmışlar bir de grev yapıyorlar… Maaşları iyi hala ne istiyorlar? Neden şikayet ederler anlamıyorum…”
Ben anlatayım:
Hostesin mesaisi uzun ve belirsizdir. Havacılıkta her an, her türlü değişiklikle karşılaşabilirsiniz. Bu yüzden 10 saat olarak planlanmış mesainiz 18 saate çıkabilir, evinize 5 saat, 10 saat hatta birkaç gün geç dönebilirsiniz. Aylık olarak planlanan seferlerinizden birinde değişiklik olması durumunda, bu sonraki seferlerinizi de etkileyebilmekte ve böylelikle aylık programınızın bir kısmı değişmektedir. Böylece ay sonunda ailenizle ya da sevdiklerinizle buluşma/görüşme planlarınız suya düşebilir. Bu işte plan yapmak bu yüzden çok zordur. Sosyal hayatınızı hep işinizin size lütfettiği zamanlarda yaşamak zorunda kalırsınız. Bayramlar, tatiller ve diğer özel günleriniz de çoğu zaman sizin seçmediğiniz yer ve koşullarda ve sevdiklerinizden uzakta geçer. Kısacası; hostesseniz işiniz her şeyden önce gelmek zorundadır.
Hostes risk altındadır. Havacılık riskli iştir ve uçucular için hem sağlık hem de emniyet yönünden tehlike teşkil eder. Sağlığı risk altındadır, çünkü aralıksız 14 saate varan uçuşlar yaparak (örneğin Los Angeles, Sao Paulo), ayda ise 80 ila 110 saati tamamlayarak, maksimum derecede radyasyona maruz kalır. Bunun sonucunda her türlü kanser oluşumuna açık hale gelir. Uçucu personel olarak çalışma hayatını bitiren arkadaşlar arasında kansere yakalanma oranı azımsanmayacak ölçüdedir. Vücut direnci, ‘yer’de çalışanlara göre daha fazla tehdit altındadır. Bunun yanı sıra bel-boyun fıtığı, varis, organ sarkması, hijyenik olmayan çalışma ortamından kaynaklanan çeşitli mikrobik hastalıklar, işitme kaybına varabilen kulak rahatsızlıkları, vertigo, emboli ve hafif veya ağır şiddette depresyon, nevroz gibi psikolojik rahatsızlıklar da hostesler arasında sıkça görülen hastalıklardır. Dolayısıyla doğum yapacak hostesi riskli bir gebelik süreci beklemektedir.
Uçaktaki en büyük ve en önemli görevi uçuş emniyetini sağlamak olan hostesin, kendi emniyeti de tehdit altındadır. Çünkü, uçağın her iniş kalkışı zaten risk teşkil ederken, havada yaşanması olası tehlikeli durumlar da (yangın, uçak kaçırma, basınç boşalması, teknik arızalar vs.) cabasıdır ve hiçbir yolcunun bir hostes kadar fazla uçması pratik olarak mümkün olmadığından, yolcuların uçakta aldığı radyasyon oranı hostesin aldığı radyasyon oranı ile kıyaslanamaz. Her uçusta her an bir türbülans ihtimali söz konusudur ve bu hafife alınmaması gereken ciddi bir durumdur. Hostesler, uçuş boyunca ayakta olduklarından ani bir türbülansa karşı kendilerini koruyamayacak pozisyonlarda kalabilmekte ve bunun sonucunda ciddi yaralanmalar olabilmektedir. Bel-boyun fıtığı gibi vücuttaki kasların zorlanması sonucu ortaya çıkan rahatsızlıklar da bazen türbülans kaynaklı olabilmektedir. Şöyle ki, hostes, 80 ila 100 kilo ağırlığındaki bir troleyi (içinde yemek ya da içki bulunan tekerlekli servis araçları) kabinde iterken ya da çekerken (ki Ankara gibi kısa seferlerde servisi yetiştirme telaşıyla uçak henüz yaklaşık 45 derece açı ile tırmanırken) zaten ağır olan yükünün ağırlığı, hem uçak havalandığı andan itibaren maruz kalınan G kuvveti ile (G kuvveti serbest hareket eden bir nesnenin maruz kaldığı “yerçekimsel olmayan” kuvvetlerin vektörel toplamıdır. Yerçekiminden kaynaklanmayan hızlanmalara “gerçek ivme” denir ve g kuvveti hesaplanırken sadece bunlar kullanılır. G kuvveti arttıkça nesne üzerindeki gerilim artar. Yüksek seviyelere ulaştığında g kuvvetlerinin etkileri yıkıcı sonuçlar doğurabilir. Kaynak: Vikipedi) hem de o anda gelebilecek ani bir türbülans ile 3-4 kat artmaktadır. Dolayısıyla, vücudun o andaki direnci yetersiz kalmakta ve bu da zorlanmaya sebep olmaktadır. Uçakta taşınan ya da itilen/çekilen cisimlerin vücutta yarattığı etki, yerdekinden farklıdır. Bu da uçağın her an her yöne hareket halinde olmasından ve yaşanan hafif ya da şiddetli türbülanslardan kaynaklanır.
Hostes baskı ve stresle mücadele halindedir. Düzensiz ve çoğu zaman yetersiz uyku ile günde 4 bacak (bacak: bir yerden bir yere yapılan, yani bir iniş ve bir kalkıştan oluşan sefer, 4 bacak: iki ayrı şehre gidiş ve gelişler toplamı) seferlere koşturulan, uzun saatler oksijensiz ve basınçlı bir tüpün içinde kalarak, zaman zaman korkulu anlar yaşasa da, asla yolcusuna bunu belli etmeden, gülümsemesini yüzünden hiç düşürmemeyi görev bilen hostesler, bedenen olduğu kadar psikolojik olarak da sağlam kalabilmek için mücadele etmektedir.
THY hostesinin katı kuralları vardır. Haklı olduğu halde özür dilemeye zorlanmanın, zaman zaman yolcu tacizlerine uğramanın, yolcuların “hoş olmayan” muamelelerine maruz kalıp sürekli alttan almak zorunda olmanın uzun vadede yarattığı sinir bozukluğunu bir kenara koyalım. Bunlar, işverenin “yolcu memnuniyeti”ni öngörerek çalışanına dayattığı koşullar. THY hostesinin üzerinde “dışardan” bakıldığında görülmeyen başka baskı unsurları da mevcuttur. Örneğin, üniformaya ve dolayısıyla kurum kimliğine “gölge düşüreceği” düşünüldüğünden, üzerinde üniforması ile dolmuş, otobüs gibi toplu taşıma araçlarına binememesi, yürürken sigara içememesi ve yine yürürken cep telefonu ile konuşamaması, taşıdığı valizin ve üniformasının rengi ile uyum göstermeyen çanta-poşet dahi taşıyamaması vb… THY hostesi olarak, minimum dinlenme sürelerinin ardından uçuşlara ve yine minimum dinlenme süreli yatılara gönderilir, her gün 4 bacak uçurulursunuz ve şirketiniz sizden %100 performans bekler. En ufak bir “yolcu memnuniyetsizliği” ile karşılaşıldığında kendinizi Kabin Hizmetleri Başkanlığı’nda savunma verirken bulursunuz.
THY hostesi olarak şifrenizi kullanarak her gün info.thy.com sitesine girmek ve her gün, her saatte yayınlanması olası duyuruları ve şirket e-posta adresindeki postaları takip etmek zorundasınız, zira uçuşa gittiğinizde örneğin servis düzeninde yapılmış bir değişiklikle ya da uçağa yüklenmesine yeni karar verilen bir malzeme ile karşılaşabilir, bazen de o uçuşun kabin amiri size son duyuruyu okuyup okumadığınızı sorabilir!
Bunun yanı sıra gerçekleştirdiğiniz uçuşların ve mesailerin saat olarak hesabını yapmak da hostes olarak size düşüyor. Bir uçuşa gittiniz ve uçuş süreniz 5 saat tuttu diyelim. Ana üste mesainizin kapandığı saatten ancak 12 saat sonra başka bir göreve gidebilirsiniz. 12 saat sizin minimum dinlenme sürenizdir. Ancak, uçuş süreniz 2 ile çarpıldığında 12’yi geçiyorsa, mesela 7 saat uçmuşsanız (7X2), o zaman dinlenme süreniz olarak 14 saat baz alınır. Normal koşullarda 5 saat olarak planlanan bir uçuşa gittiğinizde bu uçuş olur da 7 saate çıkarsa, dinlenme süreniz de buna bağlı olarak minimum 14 saate çıkar. Ancak, aylık uçuş programınıza göre sonraki seferiniz 12 saat sonraya planlanmış olabileceğinden bunu zamanında fark edip planlama birimini arayarak sonraki uçuşunuzu aldırmak zorundasınız. Ne var ki tam bu noktada başka bir sıkıntı ile karşılaşırsınız, çünkü ekip planlama ve ekip tahsis birimlerine telefonla ulaşmak bazen saatlerce mümkün olmuyor. Bu konudaki sıkıntımızı Kabin Hizmetleri Başkanlığı’na defalarca rapor ettiğimiz halde bir çözüm sağlanamıyor. Bunun gibi haftalık, aylık, 3 aylık ve yıllık olarak da uçuş ve uçuş görev sürelerinizi hesaplamak ve mesainizi aşan bir uçuşa gitmeyi reddetmeniz gerekmektedir. Eğer mesainizi aştığı halde bir uçuşa giderseniz – ki buna her gün her fırsatta işverenin baskısı altındaki ekip tahsis birimi tarafından zorlanırsınız – ve olur da kaza geçirirseniz bu iş kazası sayılmayacak, göreve devam edememeniz durumunda maaşınızdan kesinti yapılacak ve ölmeniz durumunda ise aileniz tazminat alamayacaktır. (örnek olarak bkz. 2009 tarihli THY Amsterdam kazası)
THY hostesinin kuralları (TİS) işverence ihlal edilmektedir:
24 saat kuralı (Uçucu ekiplerin aylık planlanmış ve yayınlanmış görevleri, işverence değiştirilmesi düşünülen görev saatinden en az 24 saat önceden yapılacak tebliğler ile uçucu ekip üyesinin kendisine bildirilir ise değiştirilebilir.)
Boş süreler (Uçucu ekiplere boş sure olarak bir takvim ayında 8 adet boş takvim günü verilir. Bu boş günler 2+2+2+1+1 şeklinde planlanır ve takvim ayı içine dengeli olarak dağıtılır. Aylık uçuş planlamalarında belirtilen bu boş günlerin yeri ay içinde değiştirilemez.)
RM (yedek ekip rezerv) görevinin tebliğ saati (Uçucu ekiplerin RM görevleri yerel saatle en geç saat 18:00’e kadar yayınlanmak zorundadır. Bu saatten sonra yayınlanan rezerv görevleri uçucu ekipleri bağlamaz.)
Dinlenme Süreleri (En az dinlenme süresi konaklama meydanında 10 saattir.)
Mazeret izni (Bir takvim yılında 7 gün mazeret izni hakkımız olduğu halde mazeret izni bildirimlerimiz ısrarla kabul edilmemekte/onaylanmamaktadır.)
Uçuş süresi ve uçuş görev süresi limitleri (Her bir uçuş ekip üyesi için, uçuş süresi birbirini takip eden 7 günde 30 saati, birbirini takip eden 7 günde; gidiş-dönüş veya konaklama süresini içeren uzun menzilli (ER) uçuş görevi varsa 36 saati, birbirini takip eden 30 günde 110 saati, birbirini takip eden 90 günde 300 saati, bir takvim yılı içinde 1000 saati aşamaz. Uçuş görev süresi hiçbir şekilde haftalık 56 saati, bir ay içinde180 saati, üç ay içinde 500 saati, bir takvim yılı içinde ise 1800 saati geçemez.)
Bir hostes için ve aynı zamanda uçuş emniyeti için hayati önemi olan yukarıdaki kurallar, işverence her fırsatta ihlal edilmektedir. Hostesin çalışma koşulları sürekli işverenin kontrolü altında tutulmakta ve ihlaller karşısında suskun kalmayıp itiraz eden arkadaşlarımız başka zorluklarla karşılaşmaktadır. Böyle durumlarda itiraz formları vs gibi prosedürler izlenmek zorunda ve kimi zaman bu itirazlar dikkate alınmamaktadır. Kimi zaman ise zaten uçuşlarda yeteri kadar yorulan arkadaşlarımız, maaşlarında yapılan kesintiye ve hanelerine işlenen aksaklığa (görevine gitmeme) aldırmayarak yapılan kural dışı uygulamalara itiraz bile edememektedir.
Hostesin görevi hayatidir. Hostesin çay kahve vermek dışında, göz ardı edilen daha önemli ve asli görevi uçuş emniyetini sağlamaktır. THY’de işe alınan hostesler uçmaya başlamadan önce iki ay eğitimden geçiyor. Bu süreçte ilkyardım, defibrilator (elektro-şok cihazı), kelepçeleme, acil durum prosedürleri (yangın, uçak kaçırma, bomba, tahliye vs) eğitimi görüyoruz. İşe başlayabilmemiz için tüm bu uygulamalarda tam donanımlı olmamız bekleniyor. Uçuş öncesinde uçaktaki acil durum ekipmanlarının kontrollerinin ardından, uçağın güvenlik aramasını çıplak elle yaparak uçağı uçuşa hazırlama görevi de bizlere düşüyor (ki acil durum ekipmanlarının kontrolünde olduğu gibi bunu da çoğu zaman uçak rötara girmesin diye acele ile yapıyoruz. Çünkü hızlı hareket ederek uçağın rötara girmemesini sağlamamız yani dolayısıyla “yolcu memnuniyeti”, uçağı güvenlik ve emniyet bakımından eksiksiz bir şekilde hazır hale getirmemizden önem bakımından önce geliyor. Şirket bu şekilde yolcusunun emniyetini riske atmış oluyor). Bu arama, uçağa konmuş olabilecek her türlü kesici, delici, patlayıcıları uçuş öncesinde tespit etmek amacıyla yapılmaktadır.
Hostesin uyku düzeni yoktur. Hostes işe her saatte gidebilir, çünkü insanların ulaşım ihtiyacının saati yoktur. THY uluslararası uçuşlar yapan bir havayolu şirketi olduğu için, bütün dünyadaki mevcut havayolu trafiğine ve sistemine uygun çalışmak zorunda. Bu da her saat, her dakika uçuşa hazır kabin memurlarının varlığını zorunlu kılıyor. Bu yüzden bizler gece gündüz demeden, bize tebliğ edilen uçuş saati ne olursa olsun görevimize gidiyoruz ve bir gün gündüz seferimizi yapıp ertesi gün gece uçuşumuz için hazırlanmak durumunda kalıyoruz. Bu da uyuduğumuz saatlerin her gün değişmesine sebep oluyor. Örneğin 23:00’te başlayan bir seferi sabah 09.30’da bitirip evinize 11:00’de gittiğinizi düşünelim. Sabaha kadar uyumadığınız için o gün akşama kadar uyumanız gerekiyor. Ancak, ertesi gün sabaha karşı 04:00’te başka bir görev için hazır olmanız bekleniyor. Bu ve benzeri planlamalar bütün haftaya hatta tüm aya yayılabiliyor. Bunun yanı sıra yaptığımız uzun menzilli seferler sonrasında da gün, saat, mevsim gibi kavramlar konusunda şaşkınlık yaşayabiliyoruz. Örneğin Türkiye saatiyle öğlen başlayan ve 14 saat süren Los Angeles uçuşu sonrası oranın yerel saati ile aynı gün yaklaşık olarak 17:00’de otele varıyoruz. Yani fiilen 14-15 saat geçirmiş olmamıza rağmen saat farkından dolayı sadece 5 saat ilerlemiş oluyoruz. Otele gittiğimizde yatıp uyuma ihtiyacımız had safhaya ulaşıyor. Ancak uyursak gecenin 2’sinde uyanabiliyor ve sabaha kadar uyanık kalabiliyoruz. Oranın gününe ve gecesine ayak uydurmamız zor oluyor. Jetlag denilen uçuş sersemliğini yaşıyoruz, hem de ayda 2-3 kere. (jetlag: uçakla seyahat ederken zaman dilimlerinin geçilmesi halinde ortaya çıkan ve vücudun gece gündüz ritminin bozulmasına yol açan bir fiziksel rahatsızlık) Böylesi uçuşlardan dönüp evimize geldiğimizde de buraya uyum sağlamakta zorlanıyoruz ve dinlenip kendimize gelmemiz birkaç günü alabiliyor. Tam dinlenmek üzereyken bu sefer 6-7 saat ileriye yolculuğumuz başlıyor ve bu böyle sürüp gidiyor.
Görüldüğü gibi çay/kahve vermekten değil yorgunluğumuz.
Sonuç olarak; bizler, bu işe zorluklarını bilmeden mi girdik? Elbette hayır. Kabin memurluğunun bu çetin koşullarını, uyku ve yemek düzenimiz olmadan, sosyal hayatımıza yeteri kadar zaman ayıramadan; radyasyona maruz kalarak, hayatımızın büyük bölümünü evimizden uzak, oksijensiz ve basınçlı bir ortamda ve üstelik stres içinde geçireceğimizi bilerek ancak bütün bunlarla birlikte sosyal haklarımızın korunacağını, o “asil” üniformasını giyerek Türkiye’nin bayrak taşıyıcı havayolu şirketi, dünyaca ünlü THY’nin kabindeki yüzleri olarak, şirketimizce önemseneceğimizi ve şirketin, iki aylık eğitime tabi tutarak işe aldığı bizleri sahipleneceğini, en önemlisi de iş koşullarımızı oluşturan Toplu İş Sözleşmesi kurallarına tabii olacağımızı, o kuralların THY gibi “köklü, büyük ve sarsılmaz” bir şirkette kolay kolay çiğnenmeyeceğini, dolayısıyla başta insan sonra da çalışan olarak DEĞER göreceğimizi düşünerek bu işe girdik. THY’yi seçtik, çünkü THY büyüktü, köklüydü, prestijliydi ve burada çalışmak hem emniyetli hem de keyifli olacaktı.
Ancak bu gelinen süreçte TİS’i 18 aylık bir sürece yayılan uzlaşmazlığa sürükleyen, haklarımızı ve halihazırdaki kurallarımızı açıkça ihlal eden, uçan ekiplerdeki memur sayılarını düşürerek iş yükümüzü arttıran, bizlerin emeğini umarsızca ve vahşice sömüren, yani THY’yi THY yapan biz emekçilerini hiçe sayarak bizleri kabul edilemez çalışma koşullarına mahkum eden, dahası işi meclise kadar götürerek havacılara grev yasağı yasasını çıkarttırıp dünyada bir ilke imza atan, o KOSKOCA THY oldu. Bizler içinse bu gidişata, gün geçtikçe artan bu sömürüye artık dur demenin vakti gelmişti!
İşverenin TİS toplantılarında bizzat şahit olduğumuz uzlaşmaz tavrı nedeniyle uzadıkça uzayan toplu iş sözleşmesi süreci, “havacılıkta GREV YASAĞI”nı öngören yasa teklifini beraberinde getirdi. Çünkü THY çalışanları sendikal yasaların onlara tanıdığı grev hakkını kullanmak üzereydi ve “durdurulmaları” gerekiyordu! THY yönetimi, AKP’li parti vekili Metin Külünk eliyle bu demokrasi ayıbı yasayı apar topar meclisten geçirtti ve yasa, tam da beklendiği gibi hiç vakit kaybedilmeden cumhurbaşkanının da onayı alınarak resmi gazetede yayımlandı. Yasanın görüşüldüğü komisyondaki AKP’li vekillere bu yasanın dünyada örneğinin olmadığı hatırlatıldığında, kendileri “Daha ne istiyorsunuz? Dünyada bir ilki başarmış olacağız!” diyerek resmen dalga geçmişlerdir. Bu şekilde Hava-iş sendikasının ve dolayısıyla THY işçilerinin elini kolunu bağlamayı ve hakları bir bir ellerinden alınan işçilerin bu adaletsizliğe karşı sesini ve gücünü kırmayı hedefliyorlar. THY’yi emeği ile var eden ve büyüten biz işçilerini insanlık dışı koşullarda çalıştırmak için zemin hazırlıyorlar. Grev hakkı olmayan bir sendika ile işveren arasında yapılacak toplu iş sözleşmesinin kimin çıkarlarına hizmet edeceği aşikardır.
Bizleri, üyesi olduğumuz Hava-iş sendikasının 29 Mayıs 2012 tarihli basın açıklamasına katıldığımız ve o gün “özverili” davranmayarak uçuşumuza gitmediğimiz için acımasızca işten çıkarmış, üstelik bunu cep telefonlarımıza SMS göndererek hukuk dışı yollarla yapmış olan THY yönetimi, ‘o gün iptal olan seferler yüzünden vatandaşı mağdur ettik’ diye bizi suçlu ilan etmekle kalmayıp sermayenin medyasında yalanla dolanla kendisini aklamaya çalışmaktadır. Şunu da hatırlatmak gerekir ki; bugün THY ‘de grev olacak diyerek halkı kışkırtanlar THY’de en son grevin 1991 de olduğunu da herhalde biliyorlardır.
Hani her yerde bağırıyorlar ya “vatandaş mağdur oldu” diye… Eğer vatandaşın mağdur olmaması bu kadar önemli ise bunu sağlamanın yolu bizlerin iş koşullarını iyileştirmekten geçer. Çünkü bizler yorgun uçurulduğumuz için uçuş emniyeti doğrudan olumsuz yönde etkilenmektedir. THY, uçucu personelini stresli, uykusuz ve yorgun bir şekilde uçurarak can güvenliği açısından risk teşkil eden bu işi daha da riskli bir hale getiriyor!
Bizler, ahlaksızca yapılan bu haksızlık karşısında sessiz kalmak ve böylece birilerinin ekmeğine yağ sürmek yerine, dik durarak ve onurumuzu koruyarak var gücümüzle haykırmak için her gün sendikamız ile birlikte Atatürk Havalimanı Dış Hatlar geliş katında direnişimizi sürdürmekteyiz. Bugün itibariyle 38. günümüzü doldurmuş bulunuyoruz ve bütün işçi sınıfına yapılmış bu saldırıya cevap vermek, işçilerin işlerine iadesini sağlamak ve grev yasağını tarihin çöplüğüne göndermek için desteğinizi bekliyoruz.
Birlikte güzel günlere…
THY’de işten çıkarılan emekçi
Emek.org.tr
THY’de işten çıkarılan emekçi