Kıdem tazminatı hakkı vazgeçilmezdir!

Egemen sınıfların ve AKP’nin, kıdem tazminatı hakkımızı yok etme planları her zaman olacaktır. Çünkü patronlar açısından, kıdem tazminatı ödemesi gereksiz bir yük ve işçinin işten rahatlıkla çıkarılmasının önünde bir engeldir. Kıdem tazminatı hakkı, 13. ay maaşıdır. Toplu alınan kıdem tazminatı ödemesi işçiler için ayrı bir önem taşır. Ayrıca kıdem tazminatı iş güvencesi sağlayan kazanımdır. Dolayısıyla […]

Kidem-tazminati-hakki

Egemen sınıfların ve AKP’nin, kıdem tazminatı hakkımızı yok etme planları her zaman olacaktır. Çünkü patronlar açısından, kıdem tazminatı ödemesi gereksiz bir yük ve işçinin işten rahatlıkla çıkarılmasının önünde bir engeldir.

Kıdem tazminatı hakkı, 13. ay maaşıdır. Toplu alınan kıdem tazminatı ödemesi işçiler için ayrı bir önem taşır. Ayrıca kıdem tazminatı iş güvencesi sağlayan kazanımdır.

Dolayısıyla kıdem tazminatı kavgası taraflar açısından tarihsel bir öneme sahiptir.

Kazanılmış haklara yönelik saldırılar karşısında işçi sınıfının, sendikaların ve emek dostu siyasal yapıların neleri nasıl yaptığı-yapacağı da çok önemlidir.

AKP ve patronlar cephesi, çalışma yaşamında kazanılmış haklarımızı yok etmeyi de kapsayan köklü değişimlerin gerçekleştirilmesi amacıyla stratejik planlama ve etkinlikler içerisindedir.

Ancak emek kamuoyu, kıdem tazminatı hakkımızı yok etmeyi hedefleyen tartışmalar karşısında tavırlar geliştirse de, kazanılmış haklara ve çalışma yaşamı koşullarını köleleştirme hedefli bütünlüklü sermaye saldırıları karşısında güçlü bir direniş kültürü-bilinci ve kitlesel-eylemlilik hattı yaratmış değildir.

Elbette örneğin DİSK  “#direnİŞÇİ ” kampanyası ve kısmen Türk-İş sendikalarının, meslek odalarının, emek dostu dernekler ve siyasi yapıların gösterdiği tepki ve duruşları önemli ve değerlidir.

Fakat yapılanlar, stratejik burjuva saldırıları karşısında ”uyuyan devi uyandırmaya” yeterli gelmeyeceğı açıktır. İşçi sınıfı ve tüm emekçilerin bilinçlendirilmesi; çalışma ve yaşama alanlarında, meydanlarda gerekli yoğunluklarda tepkiler verildiğini söylemek mümkün değildir. Bu durum eleştirel ve öz-eleştirel boyutlarıyla ve elbette neden-sonuç ilişkileri kapsamında tartışılmalıdır. Taşeronluk yasası ve kiralık işçi büroları gibi tasarıları gündemdedir.

İşte bu tartışmalar ve emek saflarındaki örgütlenme ve mücadeleleri çoğaltmak çok önemlidir.

Buradan hareketle, AKP’nin gündeme dayattığı ve kimi konularda önemli saldırı hazırlıkları içerisinde bulunduğumuz süreçte, emek kamuoyunu uyarmak ve çok gerekli gördüğümüz birkaç noktada düşüncelerimizi paylaşmak istiyoruz.

2013 yılı başından bu yana hükümet,  uzun süredir işlevsiz bulunan Üçlü Danışma Meclisi toplantılarıyla sermayenin çalışma yaşamına yönelik yeniden yapılandırma politikalarına destek almak, bu kapsamda da yapacaklarını “meşru” gösterme çabası içindedir. Yıllardır unutulmuş bulunan Üçlü Danışma Kurulu kurumu hatırlanmış, AKP’nin ve patronların saldırılarında kullanacağı bir tarzda gündeme sokulmuştur.

Burjuva medya kuruluşları da sermayenin ve hükümetin bu saldırılarına destek veriyor. Sermaye sınıfının bizzat kontrol ettiği ve özellikle yandaş medya kuruluşları,  işçi kitlelerinin bilinçlerinin bulanıklaştırılması ve ‘algı yönetiminde’ rol oynayarak, özünde işçilerin ve emekçilerin aldatılmasında rol almış ve almaya da devam edeceklerdir.

Anımsanırsa Başbakan veya Bakanlık açıklamalarında “uzlaşma olmazsa kıdem tazminatı kaldırılmaz” veya “taraflar arasında uzlaşma olmadığı için kıdem tazminatına dokunulmayacak” açıklamaları yapılıyor Ancak her defasında “taraflar” dedikleri işçi konfederasyonları ve işveren örgütleri arasında da uzlaşma aranmaya devam ediliyor. İnce oyunlarla, demokratik haklara ve kazanımlara yönelik saldırı niyetlerini gizlememektedir.

Sermaye sınıfının açık talebine uygun olarak, işbirlikçi Hak-İş ihanetiyle ve hükümetin bu değişimleri ısrarla istemesine rağmen sınırlı da olsa gerçekleştirilen işçi gösterileri, burjuva egemenlerini en azından Kıdem Tazminatı konusunda “dokunulmayacak” temelli açıklamalarına mecbur etmektedir. (Hak-İş’in fonun yönetiminde yer alma talebini de ekleyebiliriz)

Ancak AKP ‘nin ”Taşeron sistemini işçiler yararına değiştireceğiz” aldatmacası ve oyunu üzerinden, taşeron işçisinin kıdem tazminatı haklarını “Fon sistemi” kapsamında değerlendirerek, kıdem hakkının yok edilmesi amacıyla hesaplar yapıldığı konusu da, bildiklerimiz arasındadır.

Elbette “Kıdem tazminatı Fonu” ve yeni “taşeron sistemi yasa tasarısı” projeleri bütünlüklü olarak;  ulusal ve uluslar arası sermaye sınıfının ve işbirlikçisi AKP hükümetinin ortaklaşa programladığı “Ulusal İstihdam Stratejisi”  ile sıkı bağlantılara sahiptir.  Özellikle kazanılmış ekonomik, sosyal ve demokratik hakların budanması, işçi örgütlenmesinin zayıflatılarak sendikaların sarılaştırılarak  “sisteme uyumlu” hale getirilmesi, yeni düzenlemelerle neo-liberal esnek üretim modeli vb nin yasallaştırılmasıyla bunların yerleşik hale getirilmesi yönlerini de bu kapsamdadır.

Kısaca vurgulayalım ki yeni taşeron sistemi dayatmasıyla, hemen tüm kamu ve özel sektör alanlarında kapsayacak şekilde yaygınlaştırması amacıyla gündemdedir.

Taşeron işçisinin kıdem tazminatı hakkına kavuşacağı veya ücretli yıllık izin kullanabileceği konuları üzerinden sahte bir söylem söz konusudur. Aslında mevcut yasal ve pratik uygulamada bu haklar vardır. Ancak uygulanma sorunları yaşanmaktadır. Bu nedenlerle de problem alanıdır. Hükümet, yargı ve SGK kurumları; yasal ve insani meşru hakların sağlanması konusunda patronlar üzerinde yaptırımcı davranabilse, bilinen taşeron sıkıntıları yaşanmaz. Veya işçiden yana yaptırımlarla uygulamada patronlar “dürüst” davranmaya yöneltebilir. Ama işveren üzerinde idari, yargısal ve sosyal güvenlik kurumları vb yaptırım baskısı kurulmamakta, patronlara “ilişilmemekte” ısrar edilmektedir. Sendikal mücadele ivmesinin düşüklüğü de patronlar lehine ortamların sürmesine yaramaktadır.

Bugün işçilerin arasında taşeron yasası değişikliğinin bazı olumlu haklar getireceği söylentisi ve beklentisi vardır. Oysa kamu ve özel sektör taşeronunda, özellikle yeni hak kayıpları yasalaştırılarak yerleştirilmek istenmektedir. Hükümet açıklamaları bu yönde bir algı yaratmakta ve yandaş-burjuva medya da bunu körükleyerek destek vermektedir. “işçilere müjde”,” taşeron işçisinin sorunlarını çözüyoruz” gibi yanıltıcı ve aldatmaya yönelik politikalarıyla emek dünyasının gündemdedir.

Yakın zamanda gündemleştirilen paket yasa teklifleriyle aslında bütünlüklü kapitalist ekonomi politikaları geliştirmeyi ve bunun hukuki zeminlerini yaratmayı planladıkları açıktır. Bu planlamalarla; esnek üretim koşullarında, güvencesiz ve kuralsız çalışma, adaletsizlikler ve hukuksuzluklar dayatılmak istenmektedir.

Dikkat çekmek istediğimiz önemli husus şudur. Söz konusu ulusal ve uluslararası sermaye saldırısı; ezilen tüm emekçi kesimler, emek dostu partiler, dernekler ve meslek örgütlerinin önüne tarihsel sorumluluklar ve kaçınılmaz görevler koymuştur.

Kesinlikle; güncelleştirilerek zenginleştirilmiş sınıf bilinciyle ekonomik-demokratik-politik örgütlenmeler güçlendirilmeli ve çoğaltılmalıdır. Özellikle işçi sınıfının ve tüm ezilen emekçilerin birlik ve dayanışmalarını artıran yönelimlerle, mücadeleyi yükseltmemiz kaçınılmazdır.

İşçi sınıfının sendikal örgütlenme gücü gerilik ve zafiyetler taşıdığı olgusu; emek kamuoyunda ve toplumsal yaşamda kabul gören, çok yalın bir gerçekliğimizdir. Sendikalar, emek dostu dernekler, partiler ve olayın asıl öznesi emekçiler olarak, içerisinde bulunduğumuz olumsuzluklara rağmen ileri atılmanın yol ve yöntemlerini bulmalıyız. Sendikalar bürokratik ve sessizlikler içerisinde olabilirler. Sendikal örgütlenmeler gerilikler ve zafiyetler içerebilir. Ancak bu olumsuzlukların aşılması amacıyla da, işçi sınıfı çıkarlarını ve emekten yana olan tüm güçler bir araya gelerek ortak iradelerle sokakta ve işyerlerinde mücadeleyi yükseltmelidir.

Bu çerçevede örneğin; devlet Sosyal Güvenlik Kurumu tarafından, birçok sektörde ödenmeyen kıdem tazminatı hakları garanti altına alınabilir ve işveren yükümlülüklerini yerine getirmeye zorlanabilir. Bu durum, bir talep olarak ileri sürülebilir. Devlet ve sosyal kurumlara bu yönüyle sorumluluk alması istenebilir.

Gelişmelerden de anlaşılacağı üzere patronlar ve AKP hükümeti, sınıfsal karakterleri gereği emek düşmanı yaklaşımlarında ısrarlıdır. Hatta bir gece meclis oldu-bittisiyle, taşeron işçisine yönelik fon yasasını, belki de “Özel İstihdam Büroları”, “Bölgesel Ücret” uygulaması ve taşeron sistemini patronlar lehine pekiştiren yasaları çıkarabilmeleri yüksek olasılıkla mümkündür.

Gelinen noktada toplumsal gerçekliğimiz gösteriyor ki işçiler, sendikalar ve emek dostu politik yapıların, birlik göstermeyen ve kitlesellikten uzak zayıf tepkileri söz konusudur.

Sendikalar ve konfederasyonlar birlikte davranmayı özellikle tercih etmelidirler. DİSK konfederasyon olarak gerçekleştirdiği kampanya etkinliklerini diğer emek örgütleri ve güçleriyle büyütebilmenin yollarını bulabilir. Doğru olan tutum, DİSK’in kendisi dışındaki tüm sendikalarla birlik ve dayanışma içerisinde olmasıdır.

Türk-İş, hükümet ve sermaye yanlısı tutumlardan hızla kurtarılmalıdır. Sendikal Güç Birliği Platformu, ilan ettikleri iddialarına uygun davranışlar gerçekleştirebilir. Tek tek sendikal mesajlar verme yerine örgütlü birlikler üzerinden tavırlar geliştirilmeli öncelikle bu birlikte yer alan sendikalar arasındaki kopukluklar son bulmalıdır. Bu yönelim ve mücadele ise bürokratik sendika yapılarında değil, işçileri işyerlerini ve yaşam alanlarını kapsayacak şekilde geniş düzlemlerde ele alınmalıdır. İşçiden kopuk hareketlerin başarısız kalacağı açıktır.

Emek dostu siyasi parti ve dernekler, işçilerin ve sendikaların bu mücadelesinde elbette yerini almakta daha fazla enerjiyle almaya devam etmelidir. Bugün zayıf kalan tutumları sokak ve işyeri odaklı bilinçlendirme ve eylemlilik çalışmalarıyla tepkiler büyütülmeli ve saldırı dalgası püskürtülmelidir.

Sendikalar arası birlikteliklerin yaratılması, bu birlikteliklere siyasi partilerin, derneklerin, TTB ve TMMOB gibi meslek örgütlerinin dayanışmasının sağlanması da önemlidir. Birçok kentimizde etkiliklerini sürdüren Taksim Dayanışması gibi demokratik mücadeleci halk yapılanmaları ve Forum oluşumları, emek hakları ve mücadelesinde daha fazla yer almaları sağlanabilir.

Özellikle bir çalışma alanına dikkat çekmek istiyoruz. AKP hükümeti ve yandaş burjuva basın, aldatıcı söylem ve yayınlarıyla işçiler arasında önemli bilgi kirliliği yaratmıştır. İşçilerin önemli bir kısmı, bugün işçi düşmanlarının kendilerine yeni haklar sağlayacağına inanmaktadırlar. Bu emek mücadelesi adına büyük bir talihsizliktir ve dersler alınması gereken olgudur.

Öncelikle örgütlü emek güçlerinin, kamu ve özel sektör ayrımı yapmadan tüm işçi ve emekçi sınıf kitlesine yönelik bilinçlendirme kampanyalarını yoğunlaştırması gerekmektedir. AKP ‘ye karşı emekçi kitlelerde duyulan “sempati ve güveni”, sergilenen “biat kültürünü”; eşitsizlikler, hukuksuzluklar, adaletsizlikler ve yoksulluk gerçekliklerimiz üzerinden teşhir ederek tersine çevirebiliriz.

Sermayeyi ve AKP’yi geriletmenin; eşitlik, özgürlük ve adalet için işçi sınıfı çıkarları için insanca yaşam ve demokratik toplumsal koşullar için; güçlü dayanışmalarla mücadeleyi yükseltmekten başka yolumuz kalmamıştır.

Emek.org.tr

İlgini çekebilecek diğer içerikler