Kürt Sorunu

“Barış ve Demokratik toplum” ana temalı anlayışla, Öcalan’ın PKK’nin silah bırakması ve Kongre kararıyla kendini feshetme önerisi gündeme oturdu.

Abdullah Öcalan “demokratik toplum” ve “toplumsal barış ve halkların birlikte yaşamı-kardeşlik” ana temalı önerilerini yaptı.

Yaklaşık bir yıldır devam eden çatışmalı süreç de devam ederken, AKP+MHP iktidarı tarafından sürdürülen “silah bırakma görüşmeleri” bir noktaya evrildi ve açıklamalar gelmeye başladı.

Anlaşılıyor ki çalışmalar halklardan gizlenmiş, deyim yerindeyse oldu-bitiyle önümüze konulmuş oluyor. Şeffaflık demokratik çalışmanın önemli bir ilkesiyse, başından itibaren sakatlanmış bir durum karşısında olmak da rahatsız edici.

CHP lideri Özgür Özel, bu konuda bir yıldır süren çalışmalar olduğunu bugün deşifre etti. Aynı açıklamalar DEM den veya AKP veya bir başka siyasi yapıdan gelmedi.

Açıklamada yer almayan ancak heyette yer alan Sırrı Süreyya Önder tarafından ifade edilen “demokratik siyaset ve hukukun tanınması” notu ise önemli bir ek açıklama oldu. Anlaşılan Öcalan ile iktidar arasında bu konuda bir anlaşma sağlanamadı ki, bu önemli eklemeyle tarihi bir ek not açıklamış oldu.

İktidar kanadında sessizlik devam ederken milliyetçi partilerin etkisiz ancak kışkırtıcı açıklamaları yapıldı.

Artık Ankara’nın yeni sürece ilişkin demokratikleşme adımlarını atması, ülkenin tüm dinamiklerini kapsayacak bir örneğin demokratik anayasa çalışması yapma sürecine girilmesi bekleniyor.

Bu gerçekleşir mi? Beraber göreceğiz…

AKP veya MHP cephesinde, Kürt sorunu konusunda stratejik düzeyde politika ve anlayış değişikliklerini görmediğimiz için; hangi plan-program, kadro gücü ve kültürüyle bu gerçekleşecek? Bunu da birlikte izleyip göreceğiz…

Önemli aktörlerin varlığını da göz ardı edemeyiz. ABD, İngiltere, Fransa, Rusya, Çin gibi emperyalist merkezlerin tutumu da önemli faktörler olarak kendini gösteriyor.

Ancak AKP’nin sahip olduğu kadro ve demokratik siyaset kültürel birikim düzeyi; Kürt örgütlerini etkisizleştirme ve hakimiyet altına alma mantığı; Suriye’de Rojava oluşumunu bitirme amaçları, kuşku yaratan noktalar olarak da tartışılmaya başlandı.

Özerklik, federasyon tartışmalarının önünü tıkayan Öcalan’ın bu önerisi, Kongre ve PKK tarafından nasıl karşılanacağı da merak konusu olduğunu belirtelim. Ulusal devletler konusunun güncel süreçte etkin devlet tarzları olurken, Öcalan’ın bunu Ortadoğu’ya önermesi yeni bir tartışma konusu olarak da önümüze geliyor. Bununla birlikte Türkiye devrimci sosyalist hareketinin değerlendirme ve tutumu da önemli olacağını belirtelim.

İmralı ziyaretleri, Kürdistan parçalarına yönelik tur ziyaretleri sonrasında DEM heyeti önceki gün tarihi açıklamayı gerçekleştirdi.

Abdullah Öcalan’ın açıklamasının tamamı şu şekilde:

Barış ve Demokratik Toplum Çağrısı

“PKK; tarihin en yoğun şiddet yüzyılı olan 20. asrı, iki dünya savaşı, reel-sosyalizm ve dünya genelinde yaşanan soğuk savaş ortamları, Kürt realitesinin inkarı, başta ifade olmak üzere özgürlükler konusunda yasaklardan kaynaklı oluşan zeminde doğmuştur.

Teori, program, strateji ve taktik olarak yüzyılın reel-sosyalist sistem gerçeğinin ağır etkisinde kalmıştır. 1990’larda reel-sosyalizmin iç nedenlerle çöküşü ve ülkede kimlik inkarının çözülüşü, ifade özgürlüğünde sağlanan gelişmeler, PKK’nin anlam yoksunluğuna ve aşırı tekrara yol açmıştır. Dolayısıyla ömrünü benzerleri gibi tamamlamış ve feshini gerekli kılmıştır.

Kürt-Türk ilişkileri; 1000 yılı aşan tarihler boyunca Türkler ve Kürtler, varlıklarını sürdürmek ve hegemonik güçlere karşı ayakta kalmak için gönüllülük yönü ağır basan, hep bir ittifak içinde kalmayı zorunlu görmüşlerdir. Kapitalist modernitenin son 200 yılı, bu ittifakı parçalamayı esas gaye edinmiştir.

Etkilenen güçler, sınıf temelleriyle birlikte buna hizmeti esas bellemişlerdir. Cumhuriyetin tek tipçi yorumlarıyla birlikte bu süreç hızlanmıştır. Günümüzde çok kırılgan hâl alan tarihsel ilişkiyi, kardeşlik ruhu içinde inançları da göz ardı etmeden yeniden düzenlemek esas görevdir. Demokratik toplum ihtiyacı kaçınılmazdır. Cumhuriyet tarihinin en uzun ve kapsamlı isyan ve şiddet hareketi olan PKK’nin; güç ve taban bulması, demokratik siyaset kanallarının kapalı olmasından kaynaklanmıştır.

Aşırı milliyetçi savruluşunun zorunlu sonucu olan; ayrı ulus-devlet, federasyon, idari özerklik ve kültüralist çözümler, tarihsel toplum sosyolojisine cevap olamamaktadır. Kimliklere saygı, kendilerini özgürce ifade edip, demokratik anlamda örgütlenmeleri, her kesimin kendilerine esas aldıkları sosyo-ekonomik ve siyasal yapılanmaları ancak demokratik toplum ve siyasal alanın mevcudiyetiyle mümkündür. Cumhuriyetin ikinci yüzyılı ancak demokrasiyle taçlandırıldığında kalıcı ve kardeşçe bir sürekliliğe sahip olabilecektir. Sistem arayışları ve gerçekleştirmeler için demokrasi dışı bir yol yoktur. Olamaz. Demokratik uzlaşma temel yöntemdir.

Barış ve demokratik toplum döneminin dili de gerçekliğe uygun geliştirilmek durumundadır. Sayın Devlet Bahçeli’nin yaptığı çağrı, Sayın Cumhurbaşkanın ortaya koyduğu iradeyle diğer siyasi partilerin malum çağrıya dönük olumlu yaklaşımlarıyla oluşan bu iklimde silah bırakma çağrısında bulunuyor ve bu çağrının tarihi sorumluluğunu üstleniyorum.

Varlığı zorla sona erdirilmemiş her çağdaş cemiyet ve partinin gönüllü olarak yapacağı gibi devlet ve toplumla bütünleşme için kongrenizi toplayın ve karar alın; tüm gruplar silah bırakmalı ve PKK kendini feshetmelidir. Ortak yaşama inanan ve çağrıma kulak veren tüm kesimlere selamlarımı iletirim.”

Emek.org.tr

Kürt siyasi hareketi yeni bir yol haritası oluşturdu. PKK lideri Öcalan’ın Kürt sorununa ve PKK hareketine yönelik politik önerileri oldu.

“Barış ve Demokratik toplum” ana temalı anlayışla PKK’nin silah bırakması ve Kongre kararıyla kendini feshetme önerisi gündeme oturdu.

PKK lideri Abdullah Öcalan “demokratik toplum” ve “toplumsal barış ve halkların birlikte yaşamı-kardeşlik” ana temalı önerilerini yaptı.

Yaklaşık bir yıldır devam eden çatışmalı süreç de devam ederken, AKP+MHP iktidarı tarafından sürdürülen “silah bırakma görüşmeleri” bir noktaya evrilirken ve yeni değerlendirme açıklamaları da gelmeye başladı.

Anlaşılıyor ki çalışmalar halklardan gizlenmiş, deyim yerindeyse oldu-bitiyle önümüze konulmuş oluyor. Şeffaflık demokratik çalışmanın önemli bir ilkesiyse, başından itibaren sakatlanmış bir durum karşısında olmak da rahatsız edici bir yön oldu. Halkın katılmadığı “demokratikleşmenin”, “demokratikleşme olamayacağı” gerçeği notunu düşelim.

CHP lideri Özgür Özel, bu konuda bir yıldır süren çalışmalar olduğunu bugün deşifre etti. Aynı açıklamalar DEM den veya AKP veya bir başka siyasi yapıdan gelmedi.

Açıklamada yer almayan ancak heyette yer alan Sırrı Süreyya Önder tarafından ifade edilen “demokratik siyaset ve hukukun tanınması” notu ise önemli bir ek açıklama oldu. Anlaşılan Öcalan ile iktidar arasında bu konuda bir anlaşma sağlanamadı ki, bu önemli eklemeyle tarihi bir ek not açıklamış oldu.

İktidar kanadında sessizlik devam ederken milliyetçi partilerin etkisiz ancak kışkırtıcı açıklamaları yapıldı.

Artık Ankara’nın yeni sürece ilişkin demokratikleşme adımlarını atması, ülkenin tüm dinamiklerini kapsayacak bir örneğin demokratik anayasa çalışması yapma sürecine girilmesi bekleniyor.

Bu gerçekleşir mi? Beraber göreceğiz…

AKP veya MHP cephesinde, Kürt sorunu konusunda stratejik düzeyde politika ve anlayış değişikliklerini görmediğimiz için; hangi plan-program, kadro gücü ve kültürüyle bu gerçekleşecek? Bunu da birlikte izleyip göreceğiz…

Önemli aktörlerin varlığını da göz ardı edemeyiz. ABD, İngiltere, Fransa, Rusya, Çin gibi emperyalist merkezlerin tutumu da önemli faktörler olarak kendini gösteriyor.

Ancak AKP’nin sahip olduğu kadro ve demokratik siyaset kültürel birikim düzeyi; Kürt örgütlerini etkisizleştirme ve hakimiyet altına alma mantığı; Suriye’de Rojava oluşumunu bitirme amaçları, kuşku yaratan noktalar olarak da tartışılmaya başlandı.

Özerklik, federasyon tartışmalarının önünü tıkayan Öcalan’ın bu önerisi, Kongre ve PKK tarafından nasıl karşılanacağı da merak konusu olduğunu belirtelim. Ulusal devletler konusunun güncel süreçte etkin devlet tarzları olurken, Öcalan’ın bunu Ortadoğu’ya önermesi yeni bir tartışma konusu olarak da önümüze geliyor. Bununla birlikte Türkiye devrimci sosyalist hareketinin değerlendirme ve tutumu da önemli olacağını belirtelim.A

İmralı ziyaretleri, Kürdistan parçalarına yönelik tur ziyaretleri sonrasında DEM heyeti önceki gün tarihi açıklamayı gerçekleştirdi.

PKK lideri Abdullah Öcalan’ın açıklamasının tamamı şu şekilde:

Barış ve Demokratik Toplum Çağrısı

“PKK; tarihin en yoğun şiddet yüzyılı olan 20. asrı, iki dünya savaşı, reel-sosyalizm ve dünya genelinde yaşanan soğuk savaş ortamları, Kürt realitesinin inkarı, başta ifade olmak üzere özgürlükler konusunda yasaklardan kaynaklı oluşan zeminde doğmuştur.

Teori, program, strateji ve taktik olarak yüzyılın reel-sosyalist sistem gerçeğinin ağır etkisinde kalmıştır. 1990’larda reel-sosyalizmin iç nedenlerle çöküşü ve ülkede kimlik inkarının çözülüşü, ifade özgürlüğünde sağlanan gelişmeler, PKK’nin anlam yoksunluğuna ve aşırı tekrara yol açmıştır. Dolayısıyla ömrünü benzerleri gibi tamamlamış ve feshini gerekli kılmıştır.

Kürt-Türk ilişkileri; 1000 yılı aşan tarihler boyunca Türkler ve Kürtler, varlıklarını sürdürmek ve hegemonik güçlere karşı ayakta kalmak için gönüllülük yönü ağır basan, hep bir ittifak içinde kalmayı zorunlu görmüşlerdir. Kapitalist modernitenin son 200 yılı, bu ittifakı parçalamayı esas gaye edinmiştir.

Etkilenen güçler, sınıf temelleriyle birlikte buna hizmeti esas bellemişlerdir. Cumhuriyetin tek tipçi yorumlarıyla birlikte bu süreç hızlanmıştır. Günümüzde çok kırılgan hâl alan tarihsel ilişkiyi, kardeşlik ruhu içinde inançları da göz ardı etmeden yeniden düzenlemek esas görevdir. Demokratik toplum ihtiyacı kaçınılmazdır. Cumhuriyet tarihinin en uzun ve kapsamlı isyan ve şiddet hareketi olan PKK’nin; güç ve taban bulması, demokratik siyaset kanallarının kapalı olmasından kaynaklanmıştır.

Aşırı milliyetçi savruluşunun zorunlu sonucu olan; ayrı ulus-devlet, federasyon, idari özerklik ve kültüralist çözümler, tarihsel toplum sosyolojisine cevap olamamaktadır. Kimliklere saygı, kendilerini özgürce ifade edip, demokratik anlamda örgütlenmeleri, her kesimin kendilerine esas aldıkları sosyo-ekonomik ve siyasal yapılanmaları ancak demokratik toplum ve siyasal alanın mevcudiyetiyle mümkündür. Cumhuriyetin ikinci yüzyılı ancak demokrasiyle taçlandırıldığında kalıcı ve kardeşçe bir sürekliliğe sahip olabilecektir. Sistem arayışları ve gerçekleştirmeler için demokrasi dışı bir yol yoktur. Olamaz. Demokratik uzlaşma temel yöntemdir.

Barış ve demokratik toplum döneminin dili de gerçekliğe uygun geliştirilmek durumundadır. Sayın Devlet Bahçeli’nin yaptığı çağrı, Sayın Cumhurbaşkanın ortaya koyduğu iradeyle diğer siyasi partilerin malum çağrıya dönük olumlu yaklaşımlarıyla oluşan bu iklimde silah bırakma çağrısında bulunuyor ve bu çağrının tarihi sorumluluğunu üstleniyorum.

Varlığı zorla sona erdirilmemiş her çağdaş cemiyet ve partinin gönüllü olarak yapacağı gibi devlet ve toplumla bütünleşme için kongrenizi toplayın ve karar alın; tüm gruplar silah bırakmalı ve PKK kendini feshetmelidir. Ortak yaşama inanan ve çağrıma kulak veren tüm kesimlere selamlarımı iletirim.” (Aktaran, İmralı heyeti)

emek.org.tr

Van büyükşehir belediyesine kayyum atandıktan sonra artan gösteri ve protestolarla birlikte Barolarda yaşanan hukuksuzluğa tepki gösterdi.

Van’da kayyum atamasını protesto ederek nöbet eylemine devam eden, gazetecilerin de içinde olduğu yaklaşık 300 kişi göz altına alındı. İfadeleri alınan ve serbest bırakılanların dışında ifade işleminin sürdüğü bildiriliyor.

DEM partisi başta olmak üzere CHP ve birçok parti, hukuksuzluk durumunu protesto ederek hukuksuzluğa son verilmesini istiyor.

İçişleri Bakanlığınca son olarak Van Büyükşehir Belediyesi’ne kayyum atanmasının ardından, Ankara, İstanbul, İzmir, Diyarbakır barosunun da aralarında olduğu 34 baro, kayyum atamalarına karşı ortak yazılı açıklama yaptı.

Açıklamayı yapan barolar şöyle: Van, Hakkari, Adıyaman, Ağrı, Muş, Diyarbakır, Şırnak, Batman, Dersim, Bitlis, Iğdır, Antep, Kars, Siirt, Bingöl, Urfa, Mersin, Ankara, Antalya, Aydın, Balıkesir, Bursa, Bolu, Denizli, Edirne, Eskişehir, Hatay, İstanbul, İzmir, Kastamonu, Kocaeli, Manisa, Muğla ve Zonguldak Barosu.

Açıklamada, halkın seçim iradesine yönelik müdahalelerin olağan bir uygulamaya dönüştüğü vurgulanarak, Van Büyükşehir Belediyesi’ne kayyum atanmasının hukuk devleti anlayışı ile bağdaşmadığın altı çizildi.  ANKA’nın haberine göre açıklama şöyle:

SEÇMEN İRADESİNE MÜDAHALE: Seçimle göreve gelen belediye başkanlarının, yargı süreci tamamlanmadan ve kesinleşmiş bir mahkeme kararı olmadan görevlerinden alınması, hukuk devletinin temel ilkelerine açıkça aykırıdır. 2016 yılından bu yana sistematik halde uygulanan politikalar, artık demokratik mekanizmaların işleyişini fiilen ortadan kaldıran bir araç haline gelmiştir. Halkın iradesi yok sayılmakta, seçilmiş yöneticilerin yerine atanmış bürokratlar getirilerek yerel yönetimler işlevsizleştirilmektedir. Bu anlayış, seçmen iradesine yönelik açık bir müdahale olarak tarihe geçmiştir.

YÖNETİM PRATİĞİNE DÖNÜŞTÜ: Kayyım politikası artık bir istisna değil, bir yönetim pratiğine dönüşmüştür ve bu durum kabul edilemezdir. Anayasa’nın 38. maddesi ‘suçluluğu mahkeme kararıyla kesinleşmedikçe kimse suçlu sayılamaz’ düzenlemesi karşısında, yürütmenin yargı yetkisini aşarak ve masumiyet karinesi ihlal edilerek seçilmiş kişileri görevden alması, hukuk güvenliği açısından vahim sonuçlar doğurmaktadır.

SON VERİLMELİ: Türkiye’nin demokratikleşme süreci, halkın sandıkta verdiği iradenin korunmasıyla mümkündür. Kayyım uygulamalarına son verilmesi, yerel yönetimlerin bağımsız ve halkın denetiminde kalması için tüm hukuki süreçlerin takipçisi olacağımızı kamuoyuna saygıyla duyuruyoruz.

Emek.org.tr

“Kürt Sorunu çözümü” sürecinde görüşmeler sonrası DEM parti heyetinden açıklama geldi.

Kuzey ve Doğu Suriye’deki Rojava özerk yönetim bölgesine yönelik saldırılar ve çatışmalar sürerken, Türkiye’de barış ve demokratik zeminde “Kürt sorunu çözümü arayışları” DEM parti ziyaretleri ile devam etti.

DEM Parti heyeti, görüşmelerle ilgili açıklama yaparak, “Hemen tüm görüşmeler samimi ve umut verici düzeyde olumlu geçmiştir” denildi.

Pervin Buldan, Sırrı Süreyya Önder ve Ahmet Türk’den oluşan heyet, siyasi partiler ve cezaevinde bulunan Demirtaş ve Yüksekdağ ziyaretinden ettikten sonra açıklama yaptı.

Özetle: “Hemen tüm görüşmeler samimi ve umut verici düzeyde olumlu geçmiştir. Sayın liderler ve heyetleri, ilkesel olarak barış sürecine desteklerini bildirmişlerdir” denildi.  Ayrıca “…sürecin şeffaflığı ve TBMM bünyesinde yürümesi/yürütülmesi hususları” konusuna da vurgu yapıldı.

Uzak olmayan bir zamanda Abdullah Öcalan’a yeni bir ziyaret gerçekleştirileceği ifade edilen açıklamada şunlar belirtildi.

“28 Aralık 2024’te İmralı’da Sn. Abdullah Öcalan ile gerçekleştirdiğimiz görüşme sonrası, yine bu görüşmenin sonuçları ve kendisinin de istemi üzerine TBMM, siyasi partiler ve cezaevindeki siyasetçi arkadaşlarımızla bir dizi görüşme gerçekleştirdik.

3 Ocak’ta TBMM Başkanı Sn. Numan Kurtulmuş’la başlayan ziyaret ve görüşmelerimiz Milliyetçi Hareket Partisi, Gelecek Partisi, Adalet ve Kalkınma Partisi, Saadet Partisi, Cumhuriyet Halk Partisi, Deva Partisi ve Yeniden Refah Partisi başkan ve temsilcileriyle devam etti. 11-12 Ocak tarihlerinde de cezaevlerinde tutulan eski eş genel başkanlarımız ve siyasetçi arkadaşlarımız Sn. Figen Yüksekdağ, Sn. Selahattin Demirtaş, Sn. Leyla Güven ve Sn. Selçuk Mızraklı ile görüşmeler gerçekleştirdik.

‘TBMM ve demokratik siyasetin sorunun en önemli çözüm zeminini oluşturduğuna odaklanmıştır’

Diyalog ve barış odaklı bu görüşmelerimiz ve fikir teatisi süreci, Eş Genel Başkanlarımız ve parti kurullarımız, parti bileşenimizi oluşturan siyasi parti ve oluşumlar, ittifak halinde olduğumuz siyasi partiler ve sivil toplum kuruluşlarıyla da başlatılmış ve sürdürülmektedir.

Öncelikle bizi nezaket ve hüsnükabulle karşılayarak kıymetli görüş ve önerilerini paylaşan, kaygı ve eleştirilerini son derece yapıcı bir dille ifade eden tüm siyasi partilerimize ve sayın liderlerine en içten saygı ve teşekkürlerimizi sunmak isteriz.

Ziyaret gündemlerimizin ana eksenini, Sn. Öcalan ile yaptığımız görüşmenin sonuçlarının aktarımı ve ortaya çıkan yeni durumun karşılıklı olarak değerlendirilmesi oluşturmuştur. Bunlar da özetle, Kürt sorununa ve bundan kaynaklı çatışmalı sürece kalıcı çözüm bulmak için pozitif katkı sunma istek ve iradesine, Türk-Kürt kardeşliğinin güçlendirilmesinin tarihsel sorumluluğuna, Ortadoğu’da yaşanan köklü ve geri döndürülemez gelişmelerin yüklediği sorumluluğa, TBMM ve demokratik siyasetin sorunun en önemli çözüm zeminini oluşturduğuna odaklanmıştır.

‘Liderler ve heyetleri, ilkesel olarak barış sürecine desteklerini bildirmişlerdir’

Hemen tüm görüşmeler samimi ve umut verici düzeyde olumlu geçmiştir. Sayın liderler ve heyetleri, ilkesel olarak barış sürecine desteklerini bildirmişlerdir. Bununla birlikte çeşitli hususlarda kaygı ve önerileri de olmuştur. Bunlar da temelde sürecin şeffaflığı ve TBMM bünyesinde yürümesi/yürütülmesi hususlarında toplanmaktadır. Bu görüşmeler süresince heyetimizin, kaygıları ve soru işaretlerini gidermeye dönük açıklamaları ve sunumları olmuştur.

Görüşmelerden edindiğimiz izlenim, tüm siyasi partilerde Kürt sorunundan kaynaklı çatışmalı ve gerilimli süreci geride bırakma hususunda ortak bir arzu ve irade bulunduğu yönündedir. Bunu aşarak ülkemizdeki tüm etnik, dini ve mezhebi unsurların birlik ve kardeşliğini geliştirmenin herkesin yararına ve hayrına olduğu ise ortak fikirdir. Buna paralel bir husus da barış sürecinin genel demokratikleşmeye ve demokratik siyaset alanının genişlemesine vesile olması gerektiğidir.

‘Tartışmalarımız son derece olumlu sürmüştür’

Cezaevlerinde başkanlarımız ve arkadaşlarımızla yürüttüğümüz tartışmalarımız son derece olumlu sürmüştür. Sn. Öcalan’ın ve DEM Parti’nin bu süreçte üstleneceği role dair açık desteklerini belirtmişler, siyasal ve toplumsal zeminin güçlendirilmesi yönünde üzerlerine düşen pozitif katkı sorumluluğunun gereklerini yerine getireceklerini ifade etmişlerdir.

Türkiye ve bölge için barış, demokrasi ve kardeşliğe odaklandığımız bu dönemde, yazılı ve görsel basında zaman zaman karşılaştığımız ayrıştırıcı ve önyargılı üslup ve bunun yarattığı spekülasyon alanı işimizi güçleştirmektedir. Bu sürece dair herkesin, her toplumsal kesimin beklentileri ve ümitleri olduğu kadar kaygıları, hassasiyetleri ve soru işaretleri de vardır. Bunun bilincindeyiz. Hal böyle iken, kulaktan dolma dahi denilemeyecek uydurma söylemleri üreterek dolaşıma sokmak ve yer yer ahlaki sınırları dahi zorlayıcı gündemler oluşturmaya çalışmak, olsa olsa sonucu itibariyle savaş çığırtkanlığına bağlanmaktır.

Tüm iyi izlenimlerimizle birlikte en kısa zamanda Sn. Öcalan’a bir ziyaret gerçekleştirip sürecin sağlıklı yöntemlerle barışa ulaşması için hiçbir emeği esirgemeyeceğiz.

Kamuoyunun bu çabalarımıza verdiği desteğin sürdürülmesi, barışın ve çözümün inşasında en kıymetli yapı taşı olacaktır.”

 Emek.org.tr

Kürt sorununda yeni dönem…

DEM Parti temsilcileri Öcalan’ın mesajını açıklandı… Demokratik çözüm ve barış anlayışının ön planda tutulurken, Öcalan’ın şu mesajı da dikkat çekti:

“Sürecin başarısı için Türkiye’deki tüm siyasi çevrelerin dar ve dönemsel hesaplara takılmadan inisiyatif alması, yapıcı davranması ve pozitif katkı sunması elzemdir.  Bu katkıların en önemli zeminlerinden biri de şüphesiz TBMM olacaktır.”

Kürt sorunuyla ilgili tartışmalar yoğunlaşırken HTŞ ve SMO güçlerinin Rojava’ ya yönelik başarısız saldırıları devam ediyor.

Kürt hareketinin kontrol ettiği bölgelere yönelik HTŞ ve SMO nun saldırıları ilerleme kaydedemezken YPG ve Suriye Demokratik güçlerinin Rojava savunması için birçok ülkede de destek eylemleri yapılıyor.

Esat rejiminin sona ermesinden sonra parçalanan Suriye de, iç ve dış güçler arasında paylaşım ve egemenlik kurma temelinde diplomatik görüşmeler devam ediyor. Özellikle HTŞ önderliğinde siyasal İslami yönetim yani şeriat yönetimi dayatılmaya çalışılıyor. Kürt halkının özerk bölgesi dışında Alevilerin ve diğer azınlık halkların yaşadığı bölgelerde huzursuzluklar artmış ve HTŞ yönetimine karşı tepkiler gösterilerek tavırlar da alınmaya başlandı.

Türkiye’de Bahçeli’nin demeci ve el sıkma eylemiyle başlayan süreç AKP iktidarının Kürt hareketini denetim altına almak taktiği de gündeme geldi. İktidar tarafından silah bırakma ve Kürt hareketini dağıtması talebi ön plana çıkarılıyor. Öte yandan Kürt siyasi çevrelerinin demokratik ulusal haklar ve barış taleplerine karşı ve örneğin Öcalan’ın serbest bırakılması talebine yönelik somut bir adım ise şu süreçte atılmamaktadır.

Suriye gelişmelerinden sonra, Kürt sorunun toplumsal siyasal gündemi belirlemeye başlamasıyla DEM parti milletvekilleri İmralı’ya giderek Öcalan’ın görüş ve önerilerini alarak yazılı açıklamayla duyuruldu. Yapılan açıklamada Öcalan’ın “Gereken pozitif adımı atmaya ve çağrıyı yapmaya hazırım” dediği aktarıldı.

PKK lideri Abdullah Öcalan’la İmralı’da görüşen DEM Parti heyeti yazılı açıklama yaptı. DEM Parti milletvekilleri Pervin Buldan ve Sırrı Süreyya Önder’in kamuoyuna yaptığı açıklama şöyle:

“İmralı’da Sayın Abdullah Öcalan ile 28 Aralık 2024 tarihinde kapsamlı bir görüşme gerçekleştirdik. Kendisinin sağlığı iyi, morali oldukça yüksekti. Kürt Sorununa kalıcı çözüm bulmaya yönelik yaptığı değerlendirmeler hayati önemdeydi.

Ortadoğu ve Türkiye’de yaşanan son gelişmelerin değerlendirildiği görüşmede Sayın Öcalan, dayatılan karanlık gelecek senaryolarına karşı pozitif çözüm önerilerini sunmuştur.

Düşünceleri ve yaklaşımının genel çerçevesi aşağıdaki gibidir:

– Türk-Kürt kardeşliğini yeniden güçlendirmek tarihi bir sorumluluk olduğu kadar tüm halklar için de kader belirleyici bir önem ve aciliyet kazanmıştır.

– Sürecin başarısı için Türkiye’deki tüm siyasi çevrelerin dar ve dönemsel hesaplara takılmadan inisiyatif alması, yapıcı davranması ve pozitif katkı sunması elzemdir.  Bu katkıların en önemli zeminlerinden biri de şüphesiz TBMM olacaktır.

– Gazze ve Suriye’de yaşanan hadiseler göstermiştir ki, dışarıdan müdahalelerle kangrenleştirilmeye çalışılan bu sorunun çözümü artık ertelenemez bir hal almıştır. Bunun ciddiyetiyle doğru orantılı bir çalışmayı başarıya ulaştırmak için muhalefetin de katkı ve önerileri değerlidir.

– Sayın Bahçeli’nin ve Sayın Erdoğan’ın güç verdiği yeni paradigmaya, ben de pozitif anlamda gerekli katkıyı sunacak ehil ve kararlılığa sahibim.

– Heyet bu yaklaşımımı gerek devletle gerekse siyasi çevrelerle paylaşacaktır. Bunlar ışığında gereken pozitif adımı atmaya ve çağrıyı yapmaya hazırım.

– Bütün bu çabalarımız, ülkeyi hak ettiği düzeye taşıyacak ve aynı zamanda demokratik bir dönüşüm için de çok kıymetli bir kılavuz olacaktır.

– Devir Türkiye ve bölge için barış, demokrasi ve kardeşlik devridir.

Kamuoyuna saygılarımızla.”

Emek.org.tr

Kobanê Davası’nda karar açıklandı. Toplumsal gerginliği artıran; demokrasi-hukuk, barış içinde güven ilişkileriyle birlikte yaşama açılarından da umutsuzluk yayan ve daha önemlisi Kürt sorunu konusunda barış değil, şiddet ve baskıdan yana bir kararla karşılaşıldı.

HDP Eş başkanlarına ağır hapis cezası kararı açıklandı.

“Kumpas davası” olarak da nitelenen davada çıkan ağır ceza kararları, barış ve demokratik çözüm çabalarının değil; Kürt sorunu konusunda baskı ve şiddet döneminin sürdürüleceğinin işareti oldu. Birçok devrimci demokrat ve sosyalist çevre ile Kürt siyasi çevreleri karar karşısında, yılgınlık değil mücadele ve kararlılık tutumları sergiledi.

Karar sonrasında birçok şehirde ilan edilen gösteri ve şehirlere kitlesel giriş çıkış yasakları, yakın gelecekte toplumsal baskıların artırılacağının da ilk sinyalleri oldu.

Kobanê Davası’nda hakkında 22 yıl 6 ay ağır hapis cezası verilen Alp Altınörs’ün, karar karşısında şu sözleri dikkat çekti:

“Son sözüme geçiyorum. Sözdür, söylenmiştir, tarihin önündedir, çağrıdır yapılmıştır, toplumun belleğindedir…Sözümüzden dönmeyiz. Sözümüz özgürlük ve sosyalizm içindir.”

Eren Keskin: Bu intikamcı bir karardır

Kobanê Davası’nda verilen kararları değerlendiren İnsan Hakları Derneği (İHD) Eş Genel Başkanı Eren Keskin, davayı ve kararları hukuka aykırı olduğunu söyleyerek “Bu intikamcı bir karardır” dedi. Dün karar sonrasında Mezopotamya Ajansına konuşan Eren Keskin Kobani davası ile ilgili olarak “intikamcı karar” nitelemesini yaptı.

Halkların Demokratik Partisi (HDP) eski Eş Genel Başkanları Figen Yüksekdağ ve Selahattin Demirtaş’ın da aralarında olduğu 18’i tutuklu 108 siyasetçi hakkında açılan davanın karar duruşması dün görüldü. DAİŞ’in Kobanê’ye dönük saldırılarına karşı 6-8 Ekim 2014 tarihlerinde gelişen protesto eylemleri gerekçe gösterilerek açılan davada siyaetçilere ceza yağdı.

‘DÜŞMAN HUKUKU’

İnsan Hakları Derneği (İHD) Eş Genel Başkanı Eren Keskin, kararı “düşman hukuku uygulaması” olarak değerlendirdi. Keskin, cumhuriyet tarihi boyunca devletin Kürt politikasının değişmediğine işaret ederek, “Bu tam bir İstiklal Mahkemesi uygulaması. Ben geçen hafta cezaevinde Gültan Kışanak ile konuştuğumda şöyle söylemişti; ‘İddianame daha bize gelmeden MHP Genel Başkan Yardımcısı Semih Yalçın’ın elindeydi.’ MHP’nin istediği her şeyi AKP’ye yaptırmasının bir sonucudur bu kararlar. Bizzat ben Semih Yalçın ve zihniyeti tarafından yazıldığını düşünüyorum” diye konuştu.

İHD Eş Genel Başkanı Eren Keskin:

‘HEM ULUSLARARASI  HEM DE İÇ HUKUKA AYKIRI’

Keskin, konuşmalar ve yazılar üzerinden böylesi cezalar verilemeyeceğini vurguladı. Keskin, “Bu, uluslararası hukuka da Türkiye’nin kendi iç hukukuna da aykırıdır. Bu intikamcı bir karardır. İntikamcı bir şekilde karar verilmiştir. En yüksek cezaların da yönetici konumundaki Selahattin Demirtaş ve Figen Yüksekdağ’a verilmiş olması da bunun en açık göstergesidir” diye belirtti.

Kararlarla “Kürt siyasetinin politik anlamda katledilmek istediğini” belirten Keskin, “Bunu başaramayacaklar. Bu savaş politikalarında ısrarın sonucudur. ‘Biz sivil siyaset istemiyoruz, savaşmak istiyoruz’ diyorlar. Bu kararın bence en kısa özeti budur. Aysel Tuğluk bugün beraat etti. Aysel Tuğluk, 10 yıllık süreci hiçbir şekilde hatırlamıyor. Annesine yapılan kötülük nedeniyle Aysel Tuğluk artık cümle bile kuramıyor” ifadelerini kullandı.

‘MÜCADELE BİTMEDİ’

Keskin sözlerini şöyle sürdürerek taleplerde de bulundu:

“Hepimiz cezaevine girdik ve çıktık. Hepimiz adliyelerde arkadaşlarımızı bekledik ama bu mücadele bitmedi. Bunu devletin kendisi de çok iyi biliyor. Hiçbir zaman bitmedi. Yıllar önce Leyla Zana, Ahmet Türk, Sırrı Sakık, Orhan Doğan da uzun seneler cezaevinde yattı. Bu karar devletin değişmezliğinin bir sonucudur. Devlet ‘ben değişmeyeceğim, ben Kürt sorununu çözmeyeceğim, istediğinizi yapın ben aynı politikalarda ısrarcıyım’ diyor. Biz de ısrarcıyız; insan hakları savunucuları olarak uluslararası güçlerin de Türkiye’yi uluslararası sözleşmelere uymalarını çağırmalarını bekliyoruz.”

(Kaynak: mezopotamyaajansi.net/)

 

Emek.org.tr