Ali İbrahim ÖNSOY yazdı:
ENFLASYON! … O DA NE?
Enflasyon üzerine çok şey söylemeye gerek yok. Yurdumun insanının anlayabileceği kadar kolay ve bir o kadar açık ve net olmalı. Bir kere enflasyon nedir?
İçinde yaşamımızı ikame ettiğimiz küremizin hâkim egemen güçleri, çıkarları ve çarklarının dönmesi için akla gelmedik hemen her şeyi yaparlar.
Hemen her şeyi yapmak için insanları sorgulayamaz hesap soramaz hale getirmek için “yaratanı” ve “devleti” yaşama sokarlar. Karanlıktan, gök gürültüsünden, yağmurdan, fırtınadan korkan insan evladı yaratandan ve devletten daha da korkar duruma gelir. Oysa son saydıklarımız egemen güçlerin çıkarları için kendi kafalarından yarattı. Egemen güçler dün olduğu gibi bugünde sömürü ve baskı mekanizması devleti yönetmeye devam etmekte. Gelelim enflasyona;
‘Ülke para değerinin düşmesi ve fiyatların yükselmesi durumu enflasyonu doğurur. Bu durum paranın dolaşımdaki mal miktarına oranla çoğalmasıyla gerçekleşebildiği gibi mal miktarının dolaşımda ki para miktarına oranla azalmasıyla da gerçekleşebilir.’ Para değerinin düşürülmesi devletin para ihtiyacından doğar. Bugün “devlet” kasası tam takır ve ihtiyacı olduğunda dolaşıma karşılıksız para çıkarır; dün ise değersiz madenleri karıştırarak düşük ayarda geçerli parayı dolaşıma sokardı. Devlet giderleri birileri yatırım dese de aslında yöneten ve egemen çevrenin daha da semirmek için “Ali Çengiz” oyunu ile devleti soyma durumudur.
Toplumsal yaşamda yurttaş devletin öznesi olması gerekirken günümüzde nesnesi haline geldi. Fiyatların yükselmesi ve alım gücünün düşmesi sonucu dolaşımdaki para gerçek değerinin altına düşer, terazinin kefesinde az mal olmasına rağmen para değeri çok olur. Dün aldığını bugün alamaz konumuna gelirken gerçek geliri daha da azalır. Yurttaşın durumu bu olurken devlet saldığı vergilerle, egemen güçlerin de piyasaya sürdüğü mal ve hizmetlerle kasası dolmaya başlar. Devlet yöneticileri seçilen politikacılar ve onların akademik ve basın yayın tellalları, “ücretlerin maaşların artması fiyatları yükseltiyor bu nedenle enflasyonun kaynağı bu” demekte. Sorunun kaynağını kendisi de iyi bilmesine rağmen birileri daha da semirmeye devam etmekte.
Yirmi yılı aşkın devleti yöneten aynı partinin iktidarı ekonomik ve politik sorunları çözemediği için sorunun kaynağını “kendisinde değil devlet yapısında ve yasasında olduğunu söylemekte”. Sorumluluktan kaçan yönetim sorumlunun aslında muhalefet ve yasalar olduğunu günümüzde söylemeye devam eder. Ülkede muhalefet ve örgütlü toplumsal güç olmayınca iktidar devleti kendince yönetmeye çalışır. Çok eski değil kendi dönemine bakarsak yurttaş dün satın aldığını bugün alamamakta. Dünden bugüne iktidara yakınlaşarak variyetini arttıran gücüne güç katanın sayısı artarken çalışan ücretli/maaşlı ve emeklilerin geliri büyük oranda hızla düşmekte.
Geçen yıl devlet ve diğer kamu kurumlarının ekonomik verileri birçok şeyi alenen ortaya seriyor. Devletin belirlediği akaryakıt, temel alt yapı hizmetleri, vergiler yüzde yüzlere yakın artarken ücret ve maaşlara verilen bunların yarısı olmakta. Ülke parası günbegün değer yitirirken, temel yaşam maddeleri ve kamusal hizmetlere her geçen gün güncelleme adıyla zam yapılmakta.
Muhalefet partileri de dâhil sendikalar ve meslek örgütleri iktidarın bahşettiği asgari ücret ve asgari yaşam seviyesine şükretmekte birbiriyle yarışmakta.
Oysa gerçekler gün gibi ortada “mızrak çuvala sığmıyor”.
2023 yılı enflasyonu Türkiye İstatistik Kurumu (TÜİK) açıklamalarına göre yüzde 64.77;
Merkez Bankası tüketici fiyatlarına göre yüzde 65;
Yine TÜİK, yaptığı değerlendirmelere göre Türkiye’de son 22 senenin en yüksek yıllık enflasyon oranını yaşadı demekte
İstanbul Ticaret Odası (İTO) verilerine göre, 2023 yılında enflasyon yüzde 74,88 olarak gerçekleşti.
Enflasyon Araştırma Grubu’na (ENAG) göre ise 2023 yılında ki Tüketici Fiyat Endeksi artışı da yüzde 127,21 olarak gerçekleştiğini açıklamakta.
Çalışan ücretli maaşlıya, esnafa, tarım ve hayvancılık yapana, sanayiciye tüccara ve emekliye sormalı alın terinizin hakkını alabiliyor musunuz? Ürettiğinizi satabiliyor musunuz? Devlet hemen her gün kamusal hizmetlere güncelleme yaparken yurttaşının halini soruyor mu?
Geçen gün Sezai Sami dostumuz anlattı paylaşmak isterim. Bu nedenle teşbihte hata olmaz;
“Hoca Nasrettin hemen her işe koştuğu bazen de sırtına binip şehir merkezine gittiği eşeğinin çok yem yediği için yemini azaltmaya karar verir. Eşek az yem ile yine işe koşulup sırtına binilir. Her geçen gün yem azaldığından hayvan güçten düşer yük taşıyamaz yokuş çıkamaz olur. Bazı geceler hayvanın bağlı olduğu ahırda açlıktan inlemeleri ve bağırışları komşularını bile çileden çıkarır, durumu Hocaya anlatırlar. Ama o bunları hiç dinlemez. Yine bugünlerde şehir pazarına çıkmak için eşeğinin sırtına biner komşuları da Hocayı geçirmeye evinin önüne gelir. Eşek açlıktan bir deri bir kemik kalmış ve zor nefes almakta Hoca inatla gitmeye çalışır. Tam bu sırada hayvan ayakları tutmaz kayar sırrındaki Hoca ile yere birlikte yere düşerler. Hayvan son nefesini verirken komşuları,
“Hem hayvanı aç bırakırsın hem de işe koşarsın sende utanma yok mu Hoca Efendi” derler.
Hoca Nasrettin üstünü temizlerken hiç istifini bozmaz, topluluğa döner “tam açlığa alışıyordu ki öldü, vakti bu kadarmış”, der. Kıssadan hisse.
ALİ İBRAHİM ÖNSOY – İSTANBUL OCAK 2024
emek.org.tr