35 yıldır kapanmayan yara: Maraş Katliamı

Özgür Gündem Gazetesi’nde 23.12.2013 günü yayımlanmış olan 19-26 Aral1k 1978 günlerinde yaşanan Maraş Katliamı ile ilgili dosyayı yayımlıyoruz. Bayram BALCI 1.Kısım: 35 yıl önce Maraş’ta bir hafta boyunca devlet gözetiminde Kürt Alevilerin evlerine, işyerlerine saldırıldı. Bir hafta boyunca devam eden saldırılarda 150 Alevi yurttaş katledildi. 552 ev, 289 işyeri ve araç tahrip edildi. Katliamın planlayıcıları […]

Özgür Gündem Gazetesi’nde 23.12.2013 günü yayımlanmış olan 19-26 Aral1k 1978 günlerinde yaşanan Maraş Katliamı ile ilgili dosyayı yayımlıyoruz.

Bayram BALCI

1.Kısım:

35 yıl önce Maraş’ta bir hafta boyunca devlet gözetiminde Kürt Alevilerin evlerine, işyerlerine saldırıldı. Bir hafta boyunca devam eden saldırılarda 150 Alevi yurttaş katledildi. 552 ev, 289 işyeri ve araç tahrip edildi. Katliamın planlayıcıları ‘devlet sırrı’ olarak gizlendi.

Katliam devlet sırrı sayıldı

Türkiye Cumhuriyeti tarihi, esas olarak, “tek millet, tek din, tek devlet” yaratmak amacıyla yapılan katliamların tarihidir. Cumhuriyetin kuruluşundan itibaren “tek din tek millet” yaratmak için uygulamaya konulan katliamların en önemlilerinden biri de 19-26 Aralık 1978 tarihleri arasında Kürt Alevilere yönelik CIA ile derin devletin, kontrgerillanın planladığı Maraş Katliamı’dır. 35 yıl önce yaşanan bu katliamı unutturmamak için hazırladığımız Maraş Katliamı dosyasını sunuyoruz. Bu yazı dizisinde Maraş Katliamı’yla ilgili gizlenen “devlet sırlarını”, katliamın tanıklarının anlatımlarını ve Maraş’ın 1500’lü yıllardan 1978’e uzanan tarihi kesitteki özgürlükçü ve direnişçi kimliğini bulacaksınız.

Katliamın acısı hala taze

marass

35 yıl önce Maraş’ta bir hafta boyunca devlet gözetiminde ve desteğinde faşist çeteler Kürt Alevilerin evlerine, işyerlerine saldırıldı. Katliamda resmi rakamlara göre 111 kişi hayatını kaybetti. Gerçekte ise katliamda öldürülenlerin sayısı daha fazlaydı. Bir hafta boyunca devam eden saldırılarda Alevilere ait 552 ev, 289 işyeri ve araçlar tahrip edildi. Alevi yurttaşların yüzde 80’i ise zorla göç ettirildi. Katliamın ardından dönemin İçişleri Bakanı İrfan Özaydınlı, katliamın araştırılması için özel bir ekip kurdu ve önemli bilgilere ulaştı. Ancak bu bilgiler “devlet sırrı” sayılarak gizlendi. Özaydınlı’nın kurduğu ekibin ve dönemin Cumhuriyet Savcısı Dündar Saner’in hazırladığı raporlarda katliamın planlayıcılarının, olaylardan bir hafta önce seyyar piyango satıcısı olarak kente gelen 26 seyyar piyango satıcısı olduğu not edildi. Raporlarda, katliamın planlamasını, Alparslan Türkeş’in dünürü olan MİT hukuk müşavirinin de içinde olduğu 4 MİT mensubu ile katliamdan önce Maraş’a giden CIA ajanı Aleksander Peck birlikte yapmıştı. Alparslan Türkeş’in, dönemin MİT yetkililerinin; bölgedeki AP’li ve MHP’li il başkanları ve yöneticilerinin, iş adamlarının, toprak sahiplerinin, Abdullah Çatlı ve Haluk Kırcı başta olmak üzere Susurluk Çetesinin katliamdaki sorumlulukları ise “devlet sırrı” olarak gizlendi.

Planlayanlar yargılanmadı

Raporda katliamın uygulayıcıları olarak Ankara’dan Hüseyin Yıldız, Ünal Ağaoğlu, Haluk Kırcı, Mustafa Özmen, Mustafa Dülger, Remzi Çayır, Mustafa Demir, Bünyamin Adanalı, Ahmet Ercüment Gedikli, Mustafa Korkmaz ve İsmail Ufuk ile Mehmet Gürses’in Maraş’a gittikleri belirtiliyor. Yine İskenderun Demir Çelik İşletmesi’nde Fabrika Stok Kontrol Müdür Muavini olan Hayri Kuşçu, Çelik-İş Sendikası yetkililerinden Tuncay Terekli’nin de olaylardan önce ve olaylar sırasında Maraş’a gittikleri kaydediliyor. Rapordaki ilginç tespitlerden biri ise, katliamın bir gün öncesi ile son gününü içeren 19-25 Aralık tarihleri arasında Maraş’a, görülmedik fazlalıkta milli piyangocu akını olmasıydı. Katliamın planlayıcıları arasında Adalet Partisi İl Başkanı Faruk Kadıoğlu ile dönemin Maraş Belediye Başkanı Ahmet Uncu da vardı. Katliam ile ilgili açılan dava ise 1991 yılına kadar sürdü. Yargılanan 804 kişi değişik oranlarda hapis cezasına çarptırıldı. Katliamda önemli roller üstlenen 68 kişi ne yakalandı, ne de haklarında bir soruşturma açıldı. Haklarında ceza verilen kişiler de Nisan 1991 yılında Turgut Özal’ın çıkardığı Terörle Mücadele Kanunu nedeniyle, serbest bırakıldı. Böylece Maraş Katliamı dosyası kapatıldı.

Evimizi ateşe verdiler

Maraş katliamında ailesinden babası, annesi, ağabeyi ve evlerinde bulunan 2 misafiri yitiren Hayri Ergönül, yaşadıklarını şöyle anlattı: “Bizim evimiz Serintepe mahallesindeydi. Saldırı olduğu zaman evde 11 kişiydik. 23 Aralık günü korukunç bir saldırı yaşadık. Tekbir sesleriyle, baltalarla, kesici aletlerle, silahlarla sayıları bin, bin 500’ü bulan saldırganlar evimizin içine benzin döküp evimizi ateşe verdiler. Evimizin her yerini delik deşik etiler. Babam İmam Ergönül, annem Güley, ağabeyim Hüseyin, ağabeyimin arkadaşı olan Adıyamanlı Mahmut Ünal, misafirimiz Hacı Bektaş Bozkurt’u katlettiler. Saldırı sabah 8 gibi başladı. Önce evimizi taşladılar. Camları kırdılar ve gittiler. Tekrar saat 13:00 gibi geldiler. Bu saldırıda silahlarla eve ateş açtılar. Ev patlayıcı madde attılar. Evin duvarlarını delmeye, içeri girmeye çalıştılar. Evin içine benzin döküp, evimizi ateşe veriler. Ellerinde, silahlar, balta ve palalar, şişler vardı. Korukunç bir saldırıydı. Saldırı bir, bir buçuk saat sürdü. Saldırı anında evin kurşun gelmeyecek yerlerine gizlendik, annem ev yanmaya başlayınca, yangını söndürmeye çalışırken vuruldu. Sonra babamı vurdular. Sürekli eve ateş ediyorlardı. Duvarları delerek eve girdiler, ağabeyimi, Mahmut Ünal’ı evin içinde öldürdüler. Hacı Bektaş Bozkurt’u evin dışına çıkarıp katlettiler. Benim büyüğüm Rıza yaralı kurtuldu, ben de kalabalığın arasına karışıp kaçtım, diğerleri de benim gibi kaçmışlar. Onları askerler görüp askeriyeye götürmüş, öyle kurtulmuşlar. Bizim mahalledeki tüm Alevi evlerine saldırdılar. Kaç kişiyi katlettiler bilemiyorum. Saldırı sırasında polis hiç yoktu, asker vardı, asker de saldırganlara hiç müdahale etmedi. Saldırıdan sonra Yörükselim mahallesindeki amcamı buldum. Katliamdan sonra aile olarak büyük bir travma yaşadık. Helen bu acıları sanki katliam yeni olmuş gibi yaşıyoruz. Katliamdan sonra cenazlerimizi tutulan tutnaklarla amcama teslim etiler. Cenazelerimizi geleneklermize uygun bir şekilde defin edemedik. Katliamdan 5 veya 6 yıl sonra mezarlarımızı köyümüze nakil etmek icin Maraş Mezarlıklar Müdürlüğü’ne müracat ettik. O zaman mezarlarımızın kaybedildiğini öğrendik. Mezarlarımızın bulunmasını istiyoruz. Eğer Türkiye geçmişi ile yüzleşmek istiyorsa, bu katliamın tüm sorumlularını açığa çıkarmalı. Mezarlarımızı bulup bize teslim etmelidir.”

Katliamın acı bilançosu
• Katliamda 150 kişi öldürüldü.
• 200’ün üzerinde ev, 100’e yakın işyeri tahrip edildi.
• Savcılığa göre, katliama karışanların sayısı 1350’ti. Bunların 752’si ilk tutuklandı.
• Davalar 23 yıl sürdü. 22 kişi idam, 7 kişi müebbet hapis, 321 kişi de 1-24 yıl arasında ceza aldı.
• 1991’de çıkan TMK ile ceza alanların bir kısmı serbest kaldı.
• Katliamda birinci dereceden rol alan 68 kişiye ise hiç ulaşılamadı.
Tanıklar katliamı anlatıyor

Maraş Katliamı davasında tanıkların katliamı anlatımı mahkeme tutanaklarına şöyle yansıdı: Meryem Polat: “Beş çocuğum, damadım ve kızımın nişanlısı vardı. Evimiz, mahallenin en ucundaydı. Sabahtan başlayıp ikindiye kadar bütün evleri yaktılar. Bir çocuk kazanda yakıldı. Her şeyi talan ettiler. Biz bodrumda suyun içindeydik; üstümüz tahtaydı. Tahtalar yanıyor, üstümüze düşüyordu. Evim kül oldu. Bodrumda sekiz kişiydik, orada olduğumuzu anlamadılar, çıkıp gittiler. Askerler gelip bizi Ticaret Lisesi’ne götürdüler.” Kamil Berk: “Sabahın (24 Aralık) ilk saatleriydi, güneş doğmak üzereydi. Mahallenin sokaklarında sopalı, silahlı, baltalı büyük bir grup bağırarak yürüyordu. ‘Allahını, peygamberini seven, eli balta, silah, sopa tutan yürüsün, Alevileri öldürelim, komünistleri içimizden temizleyelim’ çağrısıyla ve bağırmalarıyla mahalle içinde saldırıya geçtiler… Evleri ateşe verdiler. ‘Maraş size mezar olur, vatan olmaz; Yaşasın Türkeş, Yaşasın MHP’ diye bağırıyorlardı. Ellerindeki uzun menzilli silahlarla evlerimize ateş etmeye başladılar. Bu sırada evden çıkmakta olan Cemal Bayır ve Ali Ün’e silahla ateş ettiler ve öldürdüler… Merdiven başında içeri girmeye çalışan Fatma Baz ile Zeynep Aydoğdu’yu kurşunla öldürdüler. Fatma Baz’ın kucağındaki 6 aylık oğlu Yılmaz da kurşunla öldürüldü.” Yeter İşbilir: “23.12.1978 cumartesi günü öğleden sonra tahminen saat 15.00 sıralarında ellerinde balta, sopa, tahta, av tüfeği bulunan saldırganlar, oturduğumuz evin önüne geldiler… Dışarıdan evi kurşun yağmuruna tuttular… Evin kapısını, duvarlarını, kazma ve baltayla kırarak, sökerek içeriye girdiler.”

Ninenin gözlerini oydular

Maviş Toklu: “24.12.1978 Pazar günü, saat 10.00 sıralarında mahallemizin Muhtarı Mehmet Yemşen ile Fevzi Görkem’ın başında bulunduğu saldırgan bir grup, ‘Allah Allah, Komünistlerin kökünü kazıyacağız, büyük-küçük demeyin, komünistlerin kafasını ezin’ diye bağırıyorlardı. Muhtarın elinde silah ve bayrak vardı. Diğerlerinin elinde silah, patlayıcı madde, gaz, benzin, sopa gibi saldırı malzemeleri vardı. Evime hücum ettiler, kapıyı kırarak içeri girdiler… Kocamı, gözlerimin önünde işkence ederek öldürdüler… Yine muhtara yalvardım yakardım. ‘Kocamı öldürdün, bari kardeşimi öldürme’ diye. Muhtar ise, ‘Hüseyin’i de Karaoğlan yoluna kurban ediyorum’ dedi ve kardeşim Hüseyin’i işkence ederek öldürdüler… Sonra, karşımızda oturan ve bir gözü görmeyen çok yaşlı Cennet Çimen’in evine gittiler.

Sanıklardan Cuma Yalçın ile Nuri Boğa tornavida ile Cennet kadının (80 yaşında) gözlerini oydular…”

Kundaktaki bebeği katlettiler

marasi-2Maraş Katliamı’nın tanıkları, yaşadıkları vahşeti katliamın üzerinden 35 yıl geçmesine rağmen unutamıyor. Alevilerin yoğun olarak yaşadığı Yörükselim Mahallesi’ne yönelik saldırıların tanıklarından olan Yasin Aytaç, saldırganların gruplar halinde mahalleyi sararak, evlere girip insanları katlettiğini söyledi. Aytaç, “Evlere giriyorlar. Daha sonra evlerin içerisinde silah sesleri geliyor. Girip çıktıkları evleri yakıyorlardı. Biz faşist grubun geriye çekildiğini görünce bulunduğumuz yerden çıktık. Çevrede bir sürü ev yakılmış, yıkılmıştı. Mahalleyi savunmakta olan gençlerle buluştuk. Bizim bulunduğumuz yerde kalmamızı ve halen yanmakta olan evlerin içinde bulunan yaralı ve ölüleri dışarı çıkarmamızı istediler” dedi. Bunun üzerine orda bulunan grup ile birlikte yanan evlere girerek evde bulunan yaralı ve cenazeleri dışarı çıkarmaya başladıklarını belirten Aytaç, tanık olduklarını şu cümlelerle anlattı: “Ben 16 yaşında bir gençtim. Evlerin içerisine girdiğimde gerçekten gördüklerim dehşet verici ve inanılmaz şeylerdi. Kimileri baskın sırasında hazırladıkları sofranın başında silah, balta, tahra ile öldürülmüştü. Kadın, kız, çocuk demeden. Yani evin içerisinde kim varsa inanılmaz şekilde hunharca katledilmişti. Dehşet verici bir durumdu. Girdiğimiz evlerden birinde katledilen aile bireylerini dışarı çıkardık. Ev halen yanıyordu ve içeriyi duman kaplamıştı. Bu sırada gözümüze tahta beşik takıldı. Üstü örtü ile kaplıydı. Beşiği görür görmez arkadaşım ile birlikte muhtemelen ‘bebek sağ kalmıştır’ diyerek, beşiğe doğru yöneldik. Örtüyü kaldırdığımızda henüz kundakta olan bebeğin boğazının kesilerek, öldürüldüğüne şahit olduk. Arkadaşım şoka girdi. Bu gördüğüm manzarayı hayatım boyunca asla unutamam.”

2.Kısım:

1500’lü yıllardancumhuriyete kadar hiçbir iktidara boyun eğmemiş bir kent olan Maraş, bu direnişçi kimliği ile 35 yıl önce bir kez daha devletin hedefi haline geldi. Maraş Katliamı’nı yapan zihniyet, katliamda yaşamlarını yitirenlerin mezarlarını da kaybetti
Maraş Katliamı’nın tarihsel kökleri

Maraş Katliamı’nın üzerinden 35 yıl geçti. Katliamın ardından çok şey yazıldı, çok şey söylendi. Katliamın hangi devlet görevlileri ve ajanlar tarafından nasıl planlandığı ve kimler tarafından uygulandığı “devlet sırrı” olarak bugüne kadar gizlendi. 35 yıl önce büyük bir katliamın yaşadığı Maraş, neden hedef seçilmişti? Maraş’ın tarihsel geçmişi, sosyolojik ve politik konumu neydi? Bütün bunları, Maraş Katliamı üzerine kapsamlı bir çalışması bulunan ve yaptığı bu çalışma “Maraş Kıyımı” adıyla yayınlayan araştırmacı-yazar Aziz Tunç ile konuştuk. Tunç, Belge Yayınları’ndan çıkan kitabında, Maraş’ın neden hedef seçildiğinin tarihsel geçmişine ışık tutuyor.

– Maraş Katliamı’nı anlatan ‘Maraş Kıyımı’ adında çok önemli bir çalışmanız var. Bugünden baktığımızda Maraş Katliamı’nı nasıl anlamak gerekiyor?

Öncelikle Maraş’ı doğru tanımak gerekiyor. Maraş doğru tanınmadan Maraş Katliamı yeterince anlaşılamaz. Bu amaçla Maraş’ın tarihsel ve toplumsal yapısına kısaca da olsa yakından bakmak gerekiyor. Maraş 1920’lere kadar çok dilli ve çok dinli sosyal bir yapıya sahiptir. Dahası Maraş yine aynı tarihe kadar toplumsal direnişlerin yogun olarak yaşandığı bir yerdir. Ortaçağ’da bu coğrafyada otoriteye ve iktidarlara karşı yaşanmış olan en büyük ve en etkili toplumsal birleşik halklar isyanı olan Babailer İsyanı, Maraş ve çevresinde yaşanmıştır. Daha sonra özellikle 1520’lü yıllar ve devamı yıllarda yine otoriteye karşı yaşanan Kalender Çelebi İsyanı, Zennun Baba İsyanı, düzmece Şah İsmail İsyanı ve Celali İsyanları gibi isyanlar ya Maraş’ta ya da yakın çevresinde yaşanmıştı.

– Maraş’ın bu etnik ve direnişçi yapısı ne zamana kadar sürüyor?

maras-31800’lere kadar bölgenin etnik ve dinsel yapısının bu çeşitliliği devam etmiş, bunun sonucu olan direnişçi özellikler varlığını korumuş ve sürdürmüştür. 1800’lerin ikinci yarısında Maraş’a Rusya’dan sürgün edilen Çerkesler yerleştirilmişlerdir. Çerkesler, Osmanlı’nın, daha sonra İttihat ve Terakki’nin ve devamında cumhuriyetin askeri kadroları olarak değerlendirilmişlerdir. O tarihlerde Osmanlı İmparatorluğu’nun kurduğu dönemin özel ordusu olan Fırkai İslahiye bölge halklarına yönelik sistemli ve kapsamlı saldırılarda bulunmuştu. Bunun sonucunda bölgenin devlete tabii olmadan yaşayan halkları zorla yerleşik hale getirilmişler, bugün bildiğimiz Osmaniye gibi şehirler bu şekilde kurulmuştur. Bu şekilde devlete tabii hale getirilen bu toplumsal kesimler, daha sonra İttihat ve Terakki tarafından geliştirilen asimilasyon politiklarına tabii tutulmuş, ilk olarak İslamî olmayan topluluklar hedef alınmıştır.

– Maraş’ta asimilasyonun kökü çok eskilere dayanıyor yani?

Tabii tabii, Maraş’ta yaşayan Ermeniler, Süryaniler ve Rumlar sistemli olarak asimilasyon amaçlı saldırılara maruz kalmışlardır. Bu saldırılara karşı özellikle Ermenilerin 1870’lerde geliştirdiği direnişler, 1915’lere kadar devam etmiştir. 1915’te başlayan tehcir ve daha sonra geliştirilen katliamlarla o güne kadar varlıklarını korumuş olan Ermeniler topyekün olarak ve bir daha adı anılmamacasına Maraş’ta yok edilmişlerdir. Böylece gayri müslim topluluklar olarak Süryaniler, Rumlar ve Yahudilerle birlikte Ermeniler de Maraş’tan yok edilerek, asimisyon politikası bir adım daha ileri götürülmüştür. Adı geçen toplulukların yerine onların topraklarına ve evlerine, yaşadıkları travmalar sonucu toplumsal kimliklerini yitirerek, Türkleştirilen ve Sünnileştirilen göçmenler yerleştirilmiştir. Böylece 1870’lerde Fırkai İlahiye adlı özel ordunun faaliyetleri ile başlatılan ve Maraş’ın sosyal dokusunun tahrip edilmesini amaçlayan süreç yeni bir aşamaya geçmiştir.

– Kürtlere ve Alevilere yönelik saldırılar ne zaman başlıyor?

Ermenilerin ve diğer toplumsal kesimlerin tasfiyesinden sonra, Maraş ve çevresinde, Kürtlerin ve Alevilerin tasfiye edilmesi stratejik bir ihtiyaç olarak egemenlerin gündemine girdi. Egemen siyasal güçlerin Maraş’taki Kürtlere ve Alevilere yönelik tasfiye amaçlı stratejik planları 1960’larda başlayıp 1978’e kadar yükselerek devam etmiştir. 1960’lardan itibaren kentte ve çevresinde gelişin devrimci toplumsal mücadelenin bastırılması egemenler için stratejik bir zorunluluk olmuştur. Bu zorunluluk egemen güçleri Maraş Katliamı’nı planmaya itmiştir. Yani Maraş Katliamı, dönemin toplumsal mücadelesini bastırmanın ve aynı zamanda asimilasyonun bir sonucu olarak gerçekleştirilmiştir. Maraş Katliamı politik bir operasyondur. Dolayısıyla Maraş Katliamı, tek başına devrimci mücadelenin bastırılmasını sağlayan 1980 Askeri Darbesi’ni amaçlayan, ama aynı zamanda da Kürtlerin ve Alevilerin asimilasyonunu amaçlayan, Maraş’ı etnik temizliğe tabii tutan bir katliamdır. Doğrudan egemen siyasal güçler tarafından gerçekleştirilmiş bir katliamdır. 1500’lerde başlayan Maraş’ın çok dilli ve çok dinli toplumsal yapısına karşı yapılan saldırı sonucunda şovenizmin dayanağı haline getirilmiş toplumsal yapı ve katliamcı güruh; Maraş Katliamı’nda çok kolay bir şekilde yönlendirildi. Böylece egemen siyasal güçler, bu şoven güruh eliyle hem yükselen devrimci toplumsal mücadeleyi bastırdı, hem 12 Eylül faşist darbesinin yolunu açtı, hem de asimilasyon politikalarını pratikleştirdi.

– Maraş Katliamı’nı kimler planladı, kimler yaptı?

maras-4Maraş Katliamı’nı kimlerin yaptığını soyut kavramlar yerine, daha somut olarak ifade etmek mümkündür. Konuyla ilgili olarak dönemin kaynakları incelendiğinde, adları Maraş Katliamı’yla birlikte anılan birçok kişi ile karşılaşmak mümkün. Bunlardan dönemin paramiliter siyasal gücü olan MHP, ÜGD ve bu yapıların kadroları olan isimler, ilk elde karşımıza çıkmaktadır. Bunlar başta Türkeş ve MHP Maraş Milletvekili Mehmet Yusuf Özbaş olmak üzere, Ökkeş Kenger (Şendiller), Muhsin Yazıcıoğlu, Abdullah Çatlı, Haluk Kırcı ve daha birçok kişi. Ayrıca daha sonra adı JİTEM ile özdeşleşecek olan Cem Ersever’in de bu katliamla bağlantısı vardı. Yine dönemin Yeşil’i denebilecek kadar karanlık ilişkileri olan ve esrarengiz yüzbaşı olarak anılan Mehmet Ali Çeviker, Maraş Katliamı’yla bağlantılı kişilerdir. Ayrıca dönemin Başbakanı Ecevit’e MİT tarafından gönderilen ve ölümünden sonra açığa çıkan resmi raporda adı geçen MİT görevlileri bu katlimdan sorumlu olanlardır. Silah kaçakçıları Ökkeş Çokuçkun ve Gabriel Aktürk bu katliamla birlikte anılan diğer isimlerdir. Aynı şekilde dönemin CIA ajanı Aleksadre Peck bu isimlere eklenmelidir. Bu isimlerin bu katliamın organizasyonunda adlarının geçiyor olması salt bir iddia olarak geçiştirilemez.

– Maraş Katliamı’yla amaçlanan neydi?

Maraş Katliamı’yla Alevi Kürtlerin asimilasyonu ve Maraş’ın etnik temizliği amaçlanmıştı. Ancak, amaçlandığı gibi Alevi Kürtlerin asimilasyonuna yol açmadı. Bölgede yaşayan ve kaliama uğrayan Alevilerin hemen hepsi aynı zamanda Kürt Alevi’dirler. Dolayısıyla Kürtlerin asimilasyonu amaçlanmış olsa da Kürt siyasal hareketinin geliştirdiği mücedele bu katliamla amaçlanan asimilasyon sürecini akamete uğratmıştır. Ancak hem darbenin gerçekleşmesine hem de Alevilerin bölgeden sürülmesine, Maraş’ın önemli oranda Alevilerden arındırılmasına yol açtığını söylemek yanlış olmaz. Maraş Katliamı’ndan sonra uygulanan sıkıyönetim koşullarında katliama maruz kalan Alevilerin göç etmelerinin teşvik edildiği ve kolaylaştırıldığı biliniyor. Böylece Maraş’ta Alevi varlığı son derece ciddi bir düzeyde geriletilerek, asimilasyon süreci işletilmiştir.

Mezarları da kaybettiler

Maraş Katliamı’nda sadece Alevi Kürtleri katletmekle yetinmediler, mezarları da kaybettiler. Katliamda yitirdikleri yakınlarının mezarlarını yıllar sonra ziyaret etmek isteyen ya da yakınlarının mezarlarını köylerine taşımak isteyen aileler, korkunç bir gerçekle karşı karşıya kaldı. Maraş Belediyesi, yakınlarının mezarlarını arayan ailelere; 1978 yılında Maraş Şeyh Adil Mezarlığı’na defnedilen yakınlarının mezarlarının kaybolduğunu bildirdi. Ailelerin avukatı Seyit Sönmez, Maraş Katliamı’nda yaşamlarını yitirenlerin mezarlarının kaybedilmesiyle ilgili sorumlular hakkında Maraş Cumhuriyet Savcılığı’na suç duyurusunda bulundu. Avukat Sönmez, mezarların kaybedilmesini şöyle anlattı: “Katliamdan bir yıl sonra Yörükselim mahallesinde doğdum ve üniversiteye kadar orada yaşadım. Avukat olana kadar katliamın pek farkında değildim. Bir gün kitapçıda Belge Yayınları tarafından yayınlanan Aziz Tunç’un “Maraş Kıyımı” adlı kitabını gördüm, alıp okudum ve bazı mezarların kayıp olduğu iddiasıyla karşılaştım. Daha sonra iddianame ve gerekçeli kararı okuyup bu iddiaların doğruluğuna inanıp; ailelere ulaşmaya çalıştım.

Sorumlular cezalandırılsın

Ulaştığım ailelerden babası öldürülen Salman Bayır ile İstanbul’da, kardeşi öldürülen Veli Bozkurt ile Mersin’de görüştüm ve onlar adına Maraş Belediyesi’ne başvurdum ve yakın zamanda da ailesinden 3 kişi katledilen Hayri Ergönül adına başvuru yaptım. Belediyeden gelen cevap ile bazı mezarın kayıp olduğu iddiası kesinleşmiş oldu. Belediyenin cevabı gayrı vicdani ve gayrı ahlakidir. Bu durum AİHS’nde; kişinin aile ve özel yaşamının korunmasının ihlali anlamını taşır, Türk Ceza Kanunu’na göre; görevi ihmal suçudur, kişinin manevi yaşamına, hatırasına karşı bir saldırı suçudur, ibadethane ve mezarların korunmasına yönelik bir suçtur. Suç duyurusu bir sonuç verir mi bilemiyoruz, ancak mezarlar konusu, Maraş Katliamı’nı unutturmamak için demokratik kamuoyu tarafından daha çok sahiplenilmesi gereken bir konudur. Bu vesile ile ailelere çağrı yapıyoruz, mezarlarınıza sahip çıkın.”

Yargı süreci nasıl işledi

maras-5Maraş Katliamı yargılamaları, katliamın devamı olarak gerçekleşmiştir. Maraş Katliamı davası, özel olarak ele alınması ve üzerinde durulması gereken bir konudur. Maraş davası sanıldığı gibi hukuksal bir faaliyet olarak gerçekleşmemiştir. Tam tersine yargılama süreci bir bütün olarak katliamın bir parçası olarak gerçekleştirilmiştir. Yazının kapsamı açısından ayrıntılara giremesek de birkaç noktaya değinmek konuyu anlamak için yeterli olabilir. Bu konuda yapılması gereken ilk tespit sıkıyönetim mahkemesinin Maraş Katliamı’na ilişkin yaptığı tanımlama ve bu tanımlama üzerinde geliştirilen pratik sonuçlardır. Sıkıyönetim mahkemesi, Maraş Katliamı’nı bir katliam olarak tanımlamamış, öyle görmemiştir. Sıkıyönetim mahkemesi Maraş Katliamı’nı iki topluluğun; Alevi ve Sünnilerin birbirleri arasında bir çatışma olarak tanımlamıştır. Bunun sonucu olarak ortaya çıkan tablo katliamcıların aklanmasına yol açmıştır. Katliamın bir nolu sanığı olan Ökkeş Kenger, bu düzenlemenin sonucu olarak beraat etmiştir. Aynı şekilde katliamın birçok kaynağı gizlenmis, katliamcılar aklanmıştır. Bu sürecin bu şekilde gelişmesinde dönemin askeri komutanlarından Jandarma Genel Komutanı Sedat Cılacu’nun yazdığı bir raporun belirleyici olduğu görülmektedir.

– Unutmamak için neler yapılmalı?

Maraş Katliamı’nın insani bir boyutu olduğu gözardı edilmemelidir. İnsanı boyut gözardı edilir veya unutulursa bu katliamla hesaplaşmayı zayıflatan ve mağdurlara karşı haksızlığa yol açan bir tutum olur. Bu katliamda onlarca insan öldürüldü, bir o kadarı yaralandı. Maraş Katliamı’nın 35. yılında katledilen insanlarımızın unutulmaması için daha özgün bir dikkat ve daha kalıcı yaklaşımların geliştirilmesi son derece önemli ve gereklidir. Ayrıca mağdur ailelerin bugün içinde bulundukları durumlar ve yaşadıkları travmalar; başlı başına ilgi gerektiren bir sorumluluk alanıdır.

İlgini çekebilecek diğer içerikler