Seçtiklerimiz

KIDEM TAZMİNATI HAKKI, AKP iktidarı tarafından bir kez daha yok edilme amacıyla, yeni yasal düzenleme hamlesiyle gündeme getiriliyor.

sınıfının, sendikaların, siyasi partilerin ve emek dostlarının duyarlı ve tavizsiz olduğu bu konuda Yazar Atilla ÖZSEVER hocamızın konuya dikkat çeken yazısını paylaşıyoruz.

Sevgili hocamız Atilla ÖZSEVER’e teşekkür ediyoruz.  (Emek.org.tr)

 

Kıdem tazminatına yeni operasyon

AKP Hükümeti’nin gündeminde, işçinin 88 yıllık temel hakkı olan kıdem tazminatının tasfiyesine yönelik bir hazırlık söz konusu. Cumhurbaşkanı Yardımcısı Cevdet Yılmaz’ın başkanlığını yaptığı bir kurulda, bu konu gündeme geldi. İşçinin sözleşmesi “belirli süreli hizmet akdi” tanımına sokularak kıdem tazminatı hakkından yoksun bırakılması öngörülüyor. Sendikalar dikkat!

AKP Hükümeti, çalışanlar açısından tamamen “dikensiz bir gül bahçesi” yaratmak istiyor. 16 milyon çalışanın toplu sözleşme yapabilecek bölümü, sadece yüzde 5-6 dolayında bulunuyor. Toplu sözleşme hakkından yararlanan kesim, son derece sınırlı olduğu gibi grev hakkı da kullanılamıyor.

Yasadaki grev yasaklarının yanı sıra greve çıkanların işi durdurması, hiçbir bağlantısı olmadığı halde “milli güvenlik ya da sağlık” koşulları öne sürülerek Bakanlar Kurulu’nca erteleniyor, sonuçta ertelenen grevler sonrasında da grev yapma imkanı olmadığı için fiili bir grev yasağı söz konusu oluyor.

Sendikal hakların bu denli kısıtlandığı bir ortamda şimdi sıra işçilerin 1936 yılından bu yana sahip olduğu 88 yıllık kıdem tazminatına gelmiş bulunuyor. Cumhurbaşkanı Yardımcısı Cevdet Yılmaz’ın başkanlığını yaptığı Yatırım Ortamının İyileştirilmesi Koordinasyon Kurulu’nda bu konu gündeme geldi.

Cevdet Yılmaz, temmuz ayındaki toplantı sonrasında yaptığı açıklamada, uzaktan, kısmi ve geçici çalışma gibi yeni nesil modellerini öngören mevzuatta iş dünyasının gerçeklerine uygun olarak yasal düzenlemelerin yapılacağından söz etti.

TAZMİNATSIZ SÖZLEŞMEYE DOĞRU

Daha sonra bu konunun detayları öğrenildiğinde işçiyle ilgili sözleşmelerin bir ya da iki yıllık “belirli süreli hizmet akitlerine dönüştürüleceğinin” öngörüldüğü ortaya çıktı. Bunun manası şudur:

Mevcut uygulamada işçiler, “belirsiz süreli hizmet akdi” çerçevesinde çalıştırıldıkları için işyerinde bir yılı tamamlamaları halinde işten çıkarılma durumunda kıdem tazminatı hakkına sahip bulunuyor. Ayrıca askerlik, emeklilik, kadın işçinin evlenmesi gibi durumlarında da kıdem tazminatı hakkı var.

Ancak sözleşmeler “belirli süreli hizmet akdi” şeklinde olursa, örneğin işin iki ya da üç yıl süreceği ve o sürenin sonunda hizmet akdinin biteceği öngörüldüğünden yasal olarak işçinin bir kıdem tazminatı hakkı bulunmuyor. Bu tür işler, belli bir süreyi kapsayan bir inşaat işi gibi olabilir.

Oysa normalde bir fabrikada ya da başka bir işyerinde yapılan iş, süresiz bir niteliği sahip olduğundan burada çalışanlar açısından hizmet ilişkisi “belirsiz süreli” oluyor ve kıdem tazminatı hakkı doğuyor.

İşverenler kıdem tazminatı yükümlülüğünden kurtulmak için bu tür “belirli süreli hizmet akdi” ile sözleşme yapma yoluna başvuruyorlar. Yani sonuç itibariyle ücretlerin giderek daha da düştüğü, güvencesiz bir çalışma ortamı içinde 88 yıllık kıdem tazminatı hakkından da yoksun, sendikasız bir çalışma düzenin oluşturulması isteniyor.

ÜNİVERSİTEDE İLK UYGULAMA

Böyle bir uygulamaya 2011 yılında öğretim üyesi olarak çalıştığım Maltepe Üniversitesi’nde tanıklık ettim. Maltepe Üniversitesi’nde “belirsiz süreli bir hizmet akdine” göre çalışıp kıdem tazminatı hakkına sahiptik.

2011 yılına geldiğimizde sözleşmelerimizde bir değişiklik oldu. Sözleşmelerimiz, üç yıllık “belirli süreli bir hizmet akdine” dönüştürülüyordu. Yani üç yılın sonunda sözleşme kendiliğinden sona erecekti ve işten ayrılma durumunda kıdem tazminatı hakkımız olmayacaktı.

Bu konuları diğer akademisyen arkadaşlarımızla konuşup tartıştık. Tarih, Eylül (2011) ayının başıydı. O sırada okulda 400 civarında öğretim üyesi vardı. Bunların yarısına yakını, yani 200 civarındaki öğretim üyesi profesördü ve kamu üniversitelerinden emekli olmuşlardı.

Yani profesör emeklisi olarak hem yüksek bir maaş alıyorlardı, hem de vakıf üniversitesindeki ücretleri yüksekti. Ben ve benim gibi çok az kişi SSK, daha doğrusu işçi emeklisiydi ve emekli aylıklarımız da sınırlı ölçüdeydi.

Arkadaşlarla görüşme sırasında, “kıdem tazminatlarını garanti altına alacak sözleşmelerin imzalanmasının daha doğru olacağı, kamu üniversitelerinden emekli olan öğretim üyelerinin daha güvenceli bir durumda olması nedeniyle sözleşmeleri imzalamaması halinde işverenin zorda kalacağı, öğretim yılı başında 200’e yakın kişiyi işten çıkartıp yeni öğretim üyesi bulamayacağı” şeklindeki görüşleri savunduk.

AKADEMİSYENLİK İŞİNE SON

Ancak kamu üniversitelerinden emekli olan öğretim üyeleri, sözleşmeleri imzaladılar. Benim de aralarında bulunduğum 15’e yakın akademisyen, yeni sözleşmeyi imzalamadı. Daha sonra rektör danışmanı ile yaptığımız görüşme sonunda diğer arkadaşlar da sözleşmeleri imzalamaya ikna oldular. Biz sadece iki kişi sözleşmeyi imzalamayacağımızı ifade ettik.

Bunun üzerine asıl işveren konumundaki üniversitenin sahibi, bizlerin iş akdinin feshedilmesi istedi. 19 Eylül 2011 tarihinden geçerli olmak üzere diğer akademisyen arkadaşımla birlikte sözleşmem feshedildi, yani işten çıkarıldım ve sekiz yıllık kıdem tazminatımla birlikte diğer haklarımı da almış oldum.

Üniversitelerde ilk uygulaması yıllar önce yapılan bu düzenleme, şimdi tüm çalışanlar için geçerli hale getirilmek isteniyor. DİSK, bu konuda tepkili gözüküyor. Türk-İş’in de daha önceki genel kurullarda “kıdem tazminatı hakkına dokunulması halinde genel greve gidileceği” yönünde aldığı kararlar var.

Bakalım sendikalar bu kararlarında ısrarlı olacaklar mı, yeni yasama döneminde bu konunun gündeme gelmesi bekleniyor. Sendikaların işçinin son kalan bu temel hakkını, “son kalesini” koruyup korumayacağı da zaman içinde görülecek…

Atilla Özseveratillaozsever@gmail.com / 29 Ağustos Perşembe 2024 – Gazete Duvar

emek.org.tr