İşçi, Mobbing’in Türkçe’sini yaşıyor: 3S kuralı

“İşverenler sendikalaşmaya sadece maliyet kaygısıyla karşı değillerdir. İşverenler sendikaya işyerindeki bu hiyerarşik yapıyı bozduğu, buyurgan dili yumuşattığı, işçiler arasında dayanışma duygusunu geliştirip işçinin uysallaştırma amaçlı kontrolünü zorlaştırdığı için de karşıdırlar. “Sendika gibi sendika” işçiye sadece ücretini artırmak için değil, kişiliğini, onurunu, insanlığını korumak için de gereklidir.” Gazeteci Murat Özsever, işçilerin çeşitli baskı yöntemleriyle aşağılanması ve […]

“İşverenler sendikalaşmaya sadece maliyet kaygısıyla karşı değillerdir. İşverenler sendikaya işyerindeki bu hiyerarşik yapıyı bozduğu, buyurgan dili yumuşattığı, işçiler arasında dayanışma duygusunu geliştirip işçinin uysallaştırma amaçlı kontrolünü zorlaştırdığı için de karşıdırlar. “Sendika gibi sendika” işçiye sadece ücretini artırmak için değil, kişiliğini, onurunu, insanlığını korumak için de gereklidir.”

Gazeteci Murat Özsever, işçilerin çeşitli baskı yöntemleriyle aşağılanması ve bunun bir sonucu olarak, onların itaatkar ve ezik bir kişilik çerçevesinde kalması sağlanarak çalıştırılması olayını farklı bir açıdan irdeledi. Özsever hocanın yazısını yayınlıyoruz.

İşçi, Mobbing’in Türkçe’sini yaşıyor: 3S kuralı

İşveren, işçilerin sendikalaşmasına sadece maliyet kaygısıyla mı karşı çıkar?

Sendika, sadece işçinin ücretini artırmak için mi vardır?

Servis aracına binip arka koltuklara doğru gitmek istediğinde önde oturan bir işçinin ayaklarını geçiş yolunu kapatacak şekilde uzatıp geçişine engel olduğunu gördü. Ayaklarını uzatan işçi, onu görmemiş gibi davranıyor, elindeki telefonla oyun oynuyordu. Bir süre sessizce başında dikilip kendisini fark etmesini bekledi. Ayaklarını uzatmış telefonla oynayan işçiden ses gelmeyince, ayaklarını çekmesini, geçişi engellediğini söyledi. Telefonla oynayan işçi duymamış gibi yapıp telefonla oynamaya devam etti. Arkadaki dört-beş işçi bu duruma gülmeye başladı. Sinirlendi, sesini yükselterek yolu açmasını tekrarladı. Telefonla oynayan işçi yine aldırmadı, diğer işçiler tekrar güldü. Dayanamayıp, ayaklarını çekmeyen işçiye bir tokat attı.

Konu işyeri disiplin kuruluna geldi. Tokat atan işçi, sürekli diğer işçiler tarafından rahatsız edildiğini, kendisinin gey olduğu dedikodusunu çıkardıklarını, bu söylenenleri kısım amirine yazılı bildirip bölümünün değiştirilmesini istediğini, hiçbir şey yapılmadığını, olay günü kasıtlı olarak diğer işçilerle anlaşıp bu işçinin kendisinin yolunu kestiğini anlattı. Tokat yiyen işçi hiçbir şey yapmadığı halde tokat yediğini söyledi, diğer işçiler onu doğruladı. Tokat atan işçi tazminatsız işten çıkarıldı.

Ustabaşısının kendisini sürekli taciz ettiğini, telefonla mesaj attığını, evli bir kadın olduğunu, güç durumda kaldığını söyleyip şikayet etti. Birlikte çalıştığı arkadaşı, disiplin kurulunda şikayetçi işçinin kendisine, ustabaşını kafalayıp rahat etmeyi planladığını, bu amaçla ustabaşına şikayetçi işçinin asıldığını söyledi, tazminatsız işten atıldı.

Taşeron işçisi, başlarındaki H. isimli kadın işçinin kendilerini sürekli aşağıladığını, erkek işçilerin yanında “Azgın karılar, azdınız kocalarınız sizi tatmin edemiyor mu”, “Kaytarmayın o..lar” gibi sözlerle hakaret ettiğini belirterek H’yi şikayet etti. H’nin amiri olan işveren vekili işçilerle toplantı yapıp sert çıktı, “Ben kimin ne yaptığını, nasıl kaytarmaya çalıştığını biliyorum. Ya H’nin dediklerini yaparsınız ya da çeker gidersiniz” diye kestirip attı. Şikayetçi işçi işi bıraktı, tazminatını alabilmek için H’nin söylediklerini kanıtlamaya çalışıyor.

Fazla çalışmaya kalmak istemediğini, yasal sürelerin çok üzerinde fazla çalışma yaptığını vardiya amirine bildirip, mesai bitimi işten çıkmak istedi. Vardiya amiri “Burada yasa değil üç S kuralı uygulanır” dedi. Safça “Üç S kuralı nedir” diye sorduğunda “s.ke, s.ke, s.ke yapacaksın” yanıtını aldı. Aldığı yanıtı içine sindiremeyip, vardiya amirini şikayet etti. Ertesi gün işçiler arasında bozgunculuk yaptığı, uyumsuz olduğu gerekçesiyle tazminatsız işten çıkarıldı.

Tüm bu örneklerde işveren, “işçiyi gözetme” borcuna aykırı davrandı. İş Yasası’nın işverene yüklediği “İşçinin kişiliğini, işçinin onurunu koruma yükümlülüğü”ne uymadı. İşçinin kişiliğini, onurunu korumayı değil, işveren, mutlak otoritesini mağdur olan işçiyi cezalandırarak görünür kılmayı tercih etti.

İşverenin bu mutlak otoritesi üretim sürecinin buyurgan diliyle ete kemiğe bürünür. Bu dil hiyerarşiye uygun bir şekilde kullanılır. İşveren, işveren vekiline buyurur. Kibar bir dille, sanki eşitler ilişkisi varmış gibi. İşveren vekilinin daha altındakine kullandığı dil bir kademe daha sertleşir. Kesin köşeli ifadelere dönüşür. Bir alt kademenin işçiye buyurması ise artık, başına “oğlum” sonuna “lan” ekleri ve küfürlerle çeşitlendirilerek olur.

Çalışanlar kadın ise, özellikle taşeron işçisi iseler başlarında da erkek dilini kılıç gibi kullanmada ustalaşmış bir kadın konulur.

Söylenmeyen gerekçe aslında açıktır: “İşçiye insan gibi davranırsan tepene çıkar. İşçiyi ezdikçe kıymetin artar.” İşçiyi işçiye ezdirmek, işverenin iş gücü üzerinde en az maliyetle en fazla denetim kurması anlamına gelir. Bu nedenle buyurgan ve küfürlü dil işçinin çalışma yaşamında istisna değil, kuraldır.

İşverenler sendikalaşmaya sadece maliyet kaygısıyla karşı değillerdir. İşverenler sendikaya işyerindeki bu hiyerarşik yapıyı bozduğu, buyurgan dili yumuşattığı, işçiler arasında dayanışma duygusunu geliştirip işçinin uysallaştırma amaçlı kontrolünü zorlaştırdığı için de karşıdırlar. “Sendika gibi sendika” işçiye sadece ücretini artırmak için değil, kişiliğini, onurunu, insanlığını korumak için de gereklidir.”30 Ağustos 2014 Murat Özsever / Evrensel gazetesi

 

 

İlgini çekebilecek diğer içerikler

0 yorumlar